SOMA MADEN FACİASI

SOMA MADEN FACİASI

Çocukluğumda maden nedir bilmezdim. İlk linyit madeni ile tanışmam 12-13 yaşlarında oldu. Köyümüze yerleşme amaçlı jandarma çavuşluğundan ayrılan bir bey geldi. Bu bey köyümüzün eski sakinlerinden biriydi. Bir gün yeni gelen bu beye, babamın isteği doğrultusunda, bazı insanlarla eşeğimizi alarak köyün yakın bir yerindeki heyelan alanından ( oynaktan) çuvallarla doldurulmuş siyah kaya parçaları taşıdığımızı hatırlarım. Köyümüzün yeni sakininin evinde bu taşları ( linyit kömürü ) yakacak kalitede dayanaklı sobası varmış. Ancak bu siyah kaya parçaları özel sobalarda yanıp evleri ısıtabilirmiş. Köyümüzün yeni sakini ne yaptı bilmiyorum ama köyün demircisi ve kalaycısı kömür olarak ağaçtan elde edilmiş siyah kömürleri yakarak körüklerini çalıştırırlardı. Zaten kömür denilince biz ağaçtan elde edilen kömürü bilirdik.

1961 yılında İzmir Ayrancılar’da gezgin Halk Eğitim Hocası olan demircinin taş kömürünü nasıl yaktığını ve demirleri nasıl erittiğini orada gördüm. Sonraki yıllar kömürle hiç ama hiçbir işim olmadı. Ne zaman kaloriferli bir eve taşındık o vakit evdeki radyatörlerin içindeki suyun linyit kömürünün yanması ile ısındığını/ sağlandığını gördük ve yaşadık.

Biz Ermenek’ten ayrıldıktan sonra Ermenek’te de kömür madenleri işletilmeye başlanmış. Hem de nitelikli linyit kömürü olarak tüketilen çevrelerde “Ermenek Linyit Kömürü “ aranır olmuş.

Benim esas kömürle ilgim 1987 yılında Sosyal Bilgiler kitabını yazarken oldu. Öğrencilere enerji kaynaklarını ve çeşitlerini verirken ileri düzeyde bir enerji kaynakları uzmanı olarak kendimi görmeye başladım.

Türkiye genelinde birçok elektrik üreten termik ve HES santralleri arasındaki bağlantı sağlandıktan sonra ( interkoneksiyon/ enterkonnekte ) HES’leri, termik santrallleri, jeotermal enerji kaynaklarını, yapılma aşamasında olan nükleer santralleri incelemeye başladım. 1970’li yıllarda rüzgâr enerjisi, güneş enerjisi, doğalgazın adı dahi telaffuz edilmiyordu. Termik santrallerin ne olduğunu o zaman öğrendim. Bazıları linyit kömürü ile bazıları da sıvı akaryakıt ile çalışıp elektrik üretiyordu. Bizim İstanbul için en önemlisi Ambarlı’daki elektrik üreten santraldi. O sıvı akaryakıt ( fueloil )ile çalışıyordu. Şimdilerde fueloil tükenince anında doğalgaz devreye girip elektrik üretimine devam edebiliyor. Zonguldak Çatalağzı taşkömürü tozlarını değerlendirerek elektrik üretiyordu. Sivas Kangal, Afşin- Elbistan; Muğla’da Yatağan, Kemer, Yeniköy; Kütahya Tavşanlı, Tunçbilek, Manisa Soma Termik Santralleri ülkemizin elektrik üreten önemli santralleri idi. Bilmeyenler için yazalım: Kömürle çalışan termik santraller elektrik üretimi esnasında düşük kalorili kömür yakılarak elektrik üretimi sağlanıyor. HES’leri ve Doğalgaz Çevirim Santrallerini bir tarafa bırakıp Termik Santraller üzerinde durursak şunları yazabiliriz.

Termik Santraller Türkiye’nin elektrik ihtiyacının yaklaşık %25’ini sağlıyor. Geçmişte % 33’lere kadar çıktı. Ülkemiz enerjiye aç bir ülke, enerji kaynaklarının yetersiz oluşu nedeni ile ciddi bir elektrik açığımız var. Şu cari açık dedikleri açığı enerji ihtiyacımızı sağlamak için veriyoruz. Yaptığımız her ihracattan aldığımız dövizi doğalgaza ve petrole yatırıyoruz. Varlığımız, refahımız, tüketeceğimiz enerjinin azlığı ve çokluğu ile orantılıdır. Ne kadar çok elektrik tüketirsek, üretim de, refah da o ölçüde artar. Önemli olan enerji üretimini yaparken insan zayiatının olmamasıdır. Ermenek Barajı, o devasa baraj yapılırken açılışta konuşan Şantiye Müdürü Ümit Arslan Kobal inşaat bitinceye kadar hiç insan kaybı vermedik demişti. Keşke bütün tesisler insan kaybı vermeden çalışsa!..

İki yıl önce Sarıveliler’de elektrik iletim hatları kardan fırtınadan yıkıldı, elektrikler kesildi, okullar tatil edildi. Bir an şöyle bir düşününüz, dışarısı eksi 10-15 derce, her taraf don tutmuş, elektrik kesilmiş, kalorifer yanmıyor, elektrik sobası iş görmüyor. Gece karanlık, don ve buz gibi bir hava. Evde TV yok, insan insanı göremiyor, soğuktan yorganın içinde büzüşmüş duruyoruz. Nasıl zor bir yaşam ise yerin altında maden ocaklarında hayatları pahasına bizi ısıtmak için çalışan insanların çalışma ortamları da o denli zor katlanması zor bir hayattır.

Günümüzde özellikle büyük kentlerde her şey elektrikle çalışıyor, elektriksiz hiçbir iş yapamayız. Hayat durma hatta geriye gitme noktasına gelir.

Bir de yaz mevsimini düşünelim: Elektrikler kesilince aydınlatmanın yanında evimizdeki buzdolabı, klima, çamaşır makinesi, su devir daim motorları vb. hiçbiri çalışamaz iş göremez hâle gelir. Zaten enerjinin tanımı iş yapabilme yeteneğidir.

Türkiye enerji tüketimi nedeniyle dışa bağımlı bir ülke konumundadır. Su kaynakları üzerine kurulan Hidro Elektrik Santralleri ( HES’ler ), Nükleer Santrallere ve Termik Santrallere azami derecede önem vermeye çalışıyor. Dışa bağımlılıktan yani Doğalgaz Çevirim Santrallerinin üretmiş olduğu elektriğin oranını düşürmek gayreti içinde. İşte Soma’daki maden ocağında can veren ve yaralanan işçi kardeşlerimiz bu gayretin bedelini canlarıyla ödeyen ( 301 kişi ) insanlarımızdır.

Bir ekmek parası uğruna madende çalışan, can veren ve ülkemizin en ağır yükünü taşıyan ve bilerek ölüme giden bu insanlarımızı saygıyla anarken, ölenlere Allah’tan rahmet dilerim. Tüm halkımıza geçmiş olsun derken alınacak önlemlerle bu tür kazaların olmamasına itina gösterilmesini dilerken yerin altında güç şartlarda çalışarak ülke ekonomisine artı değer yaratma pahasına canlarını bilerek/ölüme gitmeye hazır madenlerde çalışan insanlarımızı hiç ama hiç unutmayalım. Empati kurarak onları yaşayalım. Onlar bizim refahımız için en güç işleri yapmak zorunda olan insanlarımızdır. 18.05.2014. Hasan ŞİMŞEK