CUMHURİYET'E BEŞ KALA
- Detaylar
- Kategori: Büyükkarapınar Yazıları
- Yayın tarihi: Cumartesi, 31 Ekim 2020 20:22
- Yazar: hasan-simsek
- Gösterim: 1202
CUMHURİYET’E BEŞ KALA
İzmir Göztepe’deki Latife Hanım’ın babasının köşkünde, Başkomutan, Başbakan (Rauf Bey), Yusuf Kemal Bey, paşalar, ve İstanbul’dan gelen gazeteciler .
Mustafa Kemal köşkün bahçesinde, İkdam gazetesinden Yakup Kadri’ye:
“Muzaffer ordumuza karşı kimse yeni bir savaşı göze alamaz. Birkaç gün içinde mütareke isteyecekler. Böylece Milli Mücadelemizin dört yıl süren ilk safhası kapanmış olacak. Şimdi bir yol ayırımındayız. Ya ülkeyi ve milleti, İstanbul’un o teslimiyetçi , çağ dışı zihniyetine ve rejimine terk edeceğiz; ya da akılcı, bilime öncelik verin , bağımsız, özgür , başı dik , yeni bir toplum olacağız. Sizce hangi yolu seçmeliyiz? “Yakup Kadri: “Tabi ki akıl yolunu” der. (1)
“Evet, asıl kurtuluşa akıl yoluyla varabiliriz. Bunun için Milli Mücadele’nin ikinci safhasını açmalıyız. Zor, çetin bir yol. bağnazlıkla, dar görüşlülükle, önyargılarla, hurafelerle, iliklere işlemiş cahillikle, din tüccarlarıyla, belki uyanmamızı istemeyen dış güçlerle de mücadele edeceğiz.” (2)
Mustafa Kemal, kafasındaki düşünceleri İstanbul’daki milliyetçilerin sesi olan İkdam temsilcisine böyle açıklarken,
Ankara’da kulis faaliyetleri alabildiğine yoğunlaşmıştı.
Savaştan sonra hiç kimse bir ihtilalden yana değildi. Devlet düzeninde bir değişiklik istemiyorlardı. Vahdeddin hal’edilmeli yerine Abdülmecit Efendi geçmeli idi. Barış olunca da Büyük Millet Meclisi İstanbul Fındıklı’daki yeni binasına yerleşince, her şey yoluna girmiş olacaktı.
Hürriyet ve İtilaf Partisi yandaşı gazete haberlerine göre, Anadolu son sözü Babıali’ye bırakmalı idi. Şeriat yanlısı ve halifeci hocalar, Mustafa Kemal’in padişahlığı kaldırmak gibi bir cinayet işlemesinden ödleri kopuyordu. Onlara göre halifelik padişahlıktan ayrılamaz Cismani nüfuzu ve kuvveti elinden alınamaz. Alınırsa şeriat yürümez.(3)
Mudanya Mütarekesi’nde TBMM temsilcisi sıfatı ile görüşmeleri yapan ismet Paşa, M. Kemal tarafından, Lozan görüşmelerine aday gösterilirken, Rauf Bey ve Kâzım Karabekir Paşa da bu göreve talipti. M. Kemal, Dış İşleri Bakanı Yusuf Kemal Tengirşek’in ve bazı diğer önemli kişilerin görüşlerini alarak İsmet Paşa’yı Lozan’a Dış İşleri Bakanı sıfatıyla gönderir. İsmet Paşa bu görevin zor olduğunu bildiğinden gitmek istememiş olsa da M. Kemal’in kuvvetli ısrarı karşısında Lozan’a gitmek zorunda kalmıştır.
Mustafa Kemal ilk Kuva-yi Milliye arkadaşları ile arasındaki uzaklığı gidermek için çalışıyordu. İstanbul’a gidecek olan kuvvetlerin başına Refet Paşa’yı getirdi. Refet Paşa Anadolu Hükûmeti’ni İstanbul’da yerleştirmek ve işgal kuvvetlerinin otoritesini eritmek için bütün enerji ve hünerini kullanır.
Türk askerinin İstanbul’a girişini gören Yüzbaşı (ajan) Armstrong der ki:” Ruhumun isyan ettiğini duyuyorum. Türkler sanki Kanuni Sultan Süleyman devrinde imişler gibi düşünüyorlardı. İngiltere İmparatorluğu bütün şerefinin bütün Asya’ya karşı, çamurlara yuvarlanması gururumu yaralıyordu.”
Lozan Antlaşması imza töreninden sonra biri Amerikalı muhabir yazısını şöyle sonlandırıyordu:” Garbın şark önünde eğiliş, hiçbir zaman bu kadar aşağıca olmamıştır.”
Mustafa Kemal’e göre saltanatı kaldırmadıkça ve milletin kendi kaderini yalnız kendi hâkim olduğu dünyaya anlatmadıkça bu karışıklıktan kurtulma imkânı yoktu.
İstanbul Hükûmeti’nden de Lozan’a temsilci istemeleri, saltanatın kaldırılmasını kolaylaştırmıştı.
Artık Osmanlı imparatorluğunun çöktüğünü, yeni bir Türk Devleti’nin doğduğunu ilan etmek gerekirdi. Saltanatı kaldırma teklifi Meclis’e geldi. Şiddetli karşı çıkışlar ve konuşmalar sonucu Mustafa Kemal’in kürsüye gelip tarihi bir konuşmasından “ Hâkimiyet ve saltanat hiç kimseye hiç kimse tarafından ilim icabıdır diye müzakere ile verilemez. Hâkimiyet ve saltanat kuvvetle, zorla alınır. Türk milleti bu hâkimiyeti kendi eline almıştır.” ve “… ihtimal ki bazı Kaflar kesilecektir.”ifadesinden sonra Karma Komisyon açıklamaların kendilerini aydınlattığını söyleyerek işi kısa keserler.
Zaferden sonra orduda terfiler yapılır. Muhalefet bu terfi yetkisinin Meclis’te olduğunu savunur. Başbakan Rauf Orbay ise işin yasal prosedür içinde yapıldığını söylese de ikna olmazlar. Ali Şükür ileri geri konuşur ve M. Kemal’e hakaret eder. Sonrası malum, Topal Osman, Ali Şükrü’nün bu hakaretine dayanamaz korumacılığını yaptığı Mustafa Kemal’e yaranmak için Ali Şükrü’yü evine davet ederek boğar. Mustafa Kemal Muhafız Taburu komutanı İsmail Hakkı’ya emir vererek Topal Osman’ı ve yandaşlarını çatışmada ortadan kaldırır. Böylelikle Milli Mücadeledeki s son çeteciler de ortadan kaldırılmış olur.
Meclis’te İttihatçılar, Şeriatçılar, saltan yanlıları, çıkar peşinde olanlar Mustafa Kemal’e karşı güçlü bir muhalefet oluşturmuşlardı. Mustafa Kemal Parti kurmaya karar verir.
Partisinin hangi sınıfa dayanması doğru olurdu? Çiftçilere mi? esnaflara mı? Memur ve aydınlar mı?, Tüccar ve sanayicilere mi?
Bunların hepsi halk değil mi? Hepsi biz değil miyiz? der. Partisinin adını koymuştu. İstanbul gazetecileri tarafından adının telaffuz edilmesine kadar bekler. Parti’nin isim babası İstanbul gazetecileridir.
Bir ara Muhalifler Meclis’e bir önerge vererek bugünkü sınırlar dışında kalan yerlerde doğanların milletvekili adaylığı kısıtlanmalı idi. Bu düpedüz Mustafa Kemal’e karşı kurulan bir tuzaktı. Oturumu yöneten Adnan Adıvar verilen teklifi komisyona havale etti. Bunu duyan Mustafa Kemal söz aldı ve açıklamalarda bulunarak önergenin iptalini sağladı.
Lozan Antlaşması sonucunda, Başbakan Rauf Bey, İsmet Paşa’yı tebrik etmedi. Mustafa Kemal birlikte yola çıktığı eski arkadaşları olan Ali Fuat , Rauf Bey, Refet Bey ve Kâzım Karabekir ile yolların ayrılmaması için çok çaba sarf etse de, çok dil dökmüş olsa da farklı görüşte oldukları için yolları ayrılıyordu.
O, Meclis’te ya da diğer toplantılarda, herkesi konuşmalarında sonuna kadar serbest bırakmak ve hiç hoşuna gitmeyecek fikirleri dahi sonuna kadar dinleme sabrını göstermek. Kesin kakarını verinceye kadar dinlemek. Kesin kararda herkesle beraber, herkesle inanarak, ortaklaşa bir karar hâline sokmaya dikkat ederdi. Ona göre,
“ Bazen hiç ummadık anlarda ben çok şeyler öğrenmişimdir. Hiçbir fikri aşağı görmemek lazımdır. Sonunda kendi fikrimi tatbik edecek bile olsam ayrı ayrı herkesi dinlemekten zevk alırım.” diyecektir.
28 Ekim 2020, Hasan ŞİMŞEK
KAYNAKLAR:
(1) Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Ergenekon, s.108
(2) Turgut Özakman, Çılgın Türkler s.676
(3) Falih Rıfkı Atay, Çankaya, s.336