SOSYOLOG DR.ÇAGATAY TOPAL’IN “KÖYÜM BÜYÜKKARAPINAR” KİTABI HAKINDAKİ ANALİZİ

SOSYOLOG DR.ÇAGATAY TOPAL’IN

“KÖYÜM BÜYÜKKARAPINAR”

KİTABI HAKINDAKİ ANALİZİ

20. yüzyılın en önemli sosyologlarından C. Wright Mills’e göre sosyolojik bakış açısının temelinde biyografi ve tarih arasındaki etkileşimi görebilme yeteneği yatar. İyi bir sosyolog kendi kişisel yaşam hikayesini içinde yaşadığı toplumun yaşam hikayesi içerisine yerleştirebilmelidir. İyi bir sosyolog aynı zamanda toplumun hikayesini de kendi biyografisi üzerinden okuyabilmelidir. Sosyolojinin en basit ama en temel çıkış noktalarındandır: insan özü gereği toplumsaldır ve yine özü gereği çevresini dönüştürür. İnsan, toplumun kendisine aşıladığı süreçleri olduğu gibi almaz; değiştirerek, eğip bükerek alır. Öyle ki, bu değiştirme eylemi sonucunda ortaya yeni bir toplum çıkar. Bu yeniliği çoğu zaman farkedemeyiz. Değişimler algılayamayacağımız kadar küçüktür çünkü. Fakat günler, aylar, yıllar içinde küçük dönüşümler büyük birikimlere evrilir. Sonra sonra, yüzümüzün, bedenimizin, fikirlerimizin, yaşamımızın, ne kadar değiştiğinin farkına vardığımız bir an gelir. O an bizle beraber değişen, ve dahası bizim değişimimize tanıklık eden yeni bir toplumun varlığının da ayırdına varırız. Topluma, çevremize, şehrimize, kasabamıza, köyümüze, sosyolog olmasak da, sosyolojik bir duyarlılıkla baktığımız, kişisel tarihimizi toplumsal tarihimizle barıştırdığımız andır o an. Hasan Şimşek’in “Köyüm Büyükkarapınar” başlıklı kitabı, bir insanın ve bir köyün, aslında bir ve aynı yaşam olduğunun sergilendiği, C. W. Mills’in “sosyolojik imgelem”ine örnek oluşturabilecek bir yapıt.

Şimşek’in kitabı son derece titiz hazırlanmış etnografik bir çalışma olmuş. Şimşek, köyünün kültürünü, dilini, mekanlarını, tarihini, coğrafyasını, insanını, kısacası yaşam öyküsünü olabildiğince derinliğine inerek anlatmış. Bu anlatım Şimşek’in kendi yaşam öyküsü ile içe içe ilerlemiş. Kitaptaki anlatıcı, Şimşek gibi görünse de, Büyükkarapınar da Şimşek’i anlatmış aslında. Kitaba hakim olan, kişisel ve toplumsalın bileşkesinde ilerleyen söylemden hareketle, eserin Büyükkarapınar’a dair bütüncül bir resim vermeye giriştiğini ve bunu önemli oranda başardığını söylemek mümkün. Bu başarının koşullarından biri şüphesiz gayet detaylı yapıldığı anlaşılan arşiv taramaları ve kitaba yansıyan tarihsel belgeler. Bu açıdan bakılınca, kitap sözlü bir köy tarihini barındırdığı kadar, yazılı tarihten de ziyadesiyle yararlanmış. Şimşek’in eserini zenginleştiren ve duruşunu sağlamlaştıran önemli bir unsur da bu. Kitap, bu yönleriyle otobiyografik bir eser olmasının yanısıra, belgesel bir nitelik de taşıyor. Bu belgesellik görsel öğelerle de destekleniyor. Büyükkarapınar’ın öncesi, kökleri, kuruluşu, yerleşmesi, dönüşmesi, akıcı bir hikaye tadında anlatılıyor bu eserde. Özetle, Şimşek’in kitabı en başından itibaren Büyükkarapınar’ın da kitabı olarak yazılmış. Şimşek’in hayatı boyunca başından geçenler ve onu Hasan Şimşek olarak yaratan koşullar Büyükarapınar’ın hikayesini de tanımlıyor. Bazen Şimşek’in kişiselliği üzerinden köyü okuyoruz, bazen ise Şimşek’in hayatındaki önemli yapı taşlarınının ipuçlarını, bize köyün toplumsallığı veriyor. Her halükarda, Şimşek ve Büyükkarapınar ayrılmaz, bütünleşmiş ve uzun bir tarihin aynı dili konuşan iki yol arkadaşı olarak karşımıza çıkıyor.

Hasan Şimşek kendisinin ve köyün hikayesini sosyolojik bir duyarlılıkla işlemiş. Hem kendisinin  hem köyün dönüşümünü anlatmış bu eserinde. Ve bu anlatı ortaya yeni bir Şimsek ve yeni bir Büyükkarapınar çıkarmış diyebiliriz. Hep bildiğimiz, hep yaşadığımız, dönüşen yaşamlarımızın biriktirdiği, ama bir sakinlik anında dahi olsa üzerine düşünme gereği duymadığımız, bu yüzden de farkına varamadığımız bir yenilik bu. Bu farkındalığı bize yaşattığı ve imgelemimizi harekete geçirip kendi Büyükkarapınar’ımızı düşlememize yardım ettiği için Hasan Şimşek’e bir teşekkür borcumuz var sanırım...

Dr. Çağatay Topal

ODTÜ Sosyoloji Bölümü