MUSTAFA ERTAŞ

mustafa ertaş

MUSTAFA ERTAŞ

Bizim Taşeli Yöresi’nin bitmez tükenmez sesi,

Sorunların, dertlerin yukarı makamlara aktarıcısı,

 Karacaoğlan’ın bizim topraklarda yaşadığının 50 yıldır savunan bir araştırıcı.

83 yaşında olmasına rağmen Yöre sorunlarını dile getirmekten zerre kadar vazgeçmeyen bir delikanlı.

Sorunlarını  bizim gibi sert v e katı değil, daha  yumuşak bir ifade ile anlatır.

Onun için öncelik, derenin içi (Sarıveliler )  olsa da merkezden çevreye doğru tüm Taşeli’ni  hatta ilimiz Karaman’ı n sorunlarını yazılarında, sohbetlerinde, şiirlerinde dile getirir.

Kaynağını Yöre’den alan bitmez tükenmez bir enerjisi var. Yenilenen enerjisi ile sürekli bilenir ve Yöre sorunlarını sözle, yazı ile kitapları ile herkese anlatır durur.

Mustafa Ertaş, Taşeli ile özdeşleşen ender şahsiyetlerden biridir.

Yazmış olduğu kitaplarla, Yöremizin değerlerini, kültürünü, gelecek kuşaklara aktaran bu konuda büyük emek harcayan bir değerdir.

Tarihi konularda aramızda bazen  görüş farkı nedeni ile çatışsak da günlük Yöre sorunlarının dile getirilmesinde ve  çözümünde büyük bir farklılık yoktur.

Kendisi yıllardır Konya’da ikamet eder, yılda birkaç defa Yöre’ye gider gelir. Oralardaki gelişmeleri, olumsuzlukları yerinde tespit eder, görebildiklerini üst makamlara anlatmaya çalışır.

Alanya-Sarıveliler yol güzergâhı özellikle herkesin korkulu rüyası olan Kuşyuvası uçurumunun korkusuzca aşılması için yapılan çalışmaları takip etmesi ve yapılan çalışmaları takdir eden ifadeler kullanması kayda değer bir tespittir.

Mustafa Ertaş, kendini Taşeli’nin kalkınması için vakfeden ender şahsiyetlerimizden   biridir, Yöre’miz için çalışmaları süreklilik arz eder. Tatlı dilli, muhabbeti bol, anlatımı şiirsel fedakâr bir şahsiyettir.

Taşeli ile ilgili yazmış olduğu bunca kitaplarla ve arkadaşları ile birlikte yazmış olduğu  son eseri “ KARACAOĞLAN DER Kİ…” adlı kitabı olduğunu telefonla konuşurken öğrendim. Yukarıda da ifade ettiğim gibi maşallah bitmez tükenmez bir enerji ile çalışıyor.

Gerçek anlamda Taşeli  ve Karacaoğlan sevdalısı Ertaş Hocamızın daha nice araştırmaya dayalı eserler vermesini ümit eder, sağlıklı ve mutlu olmasını Allah’tan niyaz  ederim. 26.09.2016. Hasan ŞİMŞEK

MUSTAFA ERTAŞ’IN ÖZ GEÇMİŞİ:

Mustafa Ertaş, o zaman köy şimdi ilçe merkezi olan Sarıveliler merkezde 1933 yılında doğdu. İlkokulunu o zaman köy, şimdi kent olan ilçe merkezinde, Orta ve liseyi ( o zaman birlikte ) İvriz Köy Enstitüsü’nde 1956 yılında bitirdi. İlk şiirleri İvriz Öğretmen Okulu’nda yayınlanmış. İlk öğretmenlik yaptığı yer Karaman ilinin Avgan ( Gündoğdu  ) köyüdür.

Karaman ili Yollarbaşı (İlisıra ) kasabasında okul Müdürü olarak görev yaparken kendisi gibi öğretmen olan Günay  (Torcu) Ertaş  ile evlenmiştir. Sevda ve M. Murat adında iki evlatları vardır.

M .Ertaş Çumra’nın Dinek beldesinde öğretmenliğe devam ederken Konya merkezde, Gazi Mustafa Kemal Paşa okuluna tayini çıkmış ve bu okulda kesintisiz 16 yıl öğretmenlik yapmıştır.

Ertaş, 1960-1962 yılında yedek subay olarak askerlik görevini yapar. 1975 yılında davetli olarak Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ne gider, Dr. Fazıl Küçük ile tanışır. Oradaki izlenimlerini dönüşte yayınlar.

1982 yılında eşi ile birlikte Türk çocuklarına öğretmenlik yapmak amacı ile Almanya’nın Nürünberg şehrine giderler. Almanya’da eşi ve kendisi altı yıl kalır. Bu süreçte yazları Avrupa ülkelerini gezerek bilgi, görgü ve deneyimlerini artırırlar.  Almanya’da kaldığı sürede Açık Öğretim Fakültesi edebiyat Bölümünü bitirir.

Çok sayıda makale  ve şiirleri, Karaman ve Konya gazetelerinde ve ulusal basında yayınlanmıştır. Mustafa Ertaş’ı ,  Ertaş yapan yani ününü artıran  “Tekerleğin Değmediği Yer “ adlı kitabıdır. Kitabın adı Taşeli Yöresi’nde bir slogan gibi zihinlere kazınmıştır.

1962 yılından beri Orta Toroslarda Yörükler, Türkmenler ve Karacaoğlan üzerinde bitmez tükenmez bir aşk ile çalışmaktadır. Toroslar’da Doğan Güneş, Karacaoğlan Torosların Gönül, Taşeli’nde Karacaoğlan,Karacaoğlan’ın iiznde Aşık Fil Ahmet, Güneşi ,Karacaoğlan Der ki, Aksakal Ümmü Sinan Hazretleri, Ahmet Onbaşı,  Taşeli’nin merkezinde bulunan ilçeler haritası eski ve yeni isimleri ile.

Mesleki çalışmalarına ilişkin 20’nin üzerinde teşekkür, takdir v e plaket sahibidir. Tatlı dillidir, güzel konuşur, güzel şiir okur, dost canlısı bir kişilik yapısı vardır.

Mustafa Ertaş, Türk İlim Edebiyat  Eser Sahipleri Birliği İLESAM üyesidir. 19 Şubat 2017 tarihinde de ERÇEV’in genel kurulunda ONUR Üyeliğine kabul edilmiştir.

06.03.2017. Hasan Şimşek

 

ERTAŞ HOCAYA BRAVO!

 

Ertaş Hoca’nın Yeşil Ermenek Gazetesi’ndeki köşesinde 13 Nisan 2005 tarihinde yayınlanan yazısının başlığı “TAŞELİ’NİN TUNAM TÜRKÜSÜ TRT TARAFINDAN NOTAYA ALINDI.” şeklinde çıktı. Yazının devamında  “Kaza Kurşununa Uğradı  Canım”  diğer bir deyişle  “ Tunam Ağlasın”  türküsünün  TRT tarafından nasıl repertuvara alındığının aşama aşama gelişmeleri ve öyküsü  anlatılıyor.

 

Ertaş Hoca, “İlkbahar gelince Mut, Silifke, Bozyazı, Anamur, Gazipaşa ve Alanya yörükleri Taşeli’nde Barcın Yaylası’na göçerler.Yılın sekiz ayını yaylada geçirirler. Nerede ise Sarıveliler, Başyayla, Ermenek ve Gülnar ilçelerinin halkı bu yörükler ile iç içe yaşarlar. Şöyle ki,köylüler vadinin bir yüzünde, yörükler  de öbür yüzünde yayla yaylarlar.Birbirleriyle kız alır kız verirler. Akrabalıkları vardır. “  diyerek yörüklerle yerleşik Taşeli halkının kültürünün harmanlaştığını vurgular.

 

 Ertaş Hoca,

 

“Son Barcın Yaylası Güzeli’nin acıklı öyküsü ile dillerden düşmeyen duyguları büyüleyen halkımızın çok sevdiği yakımı türkü edip,söyledikleri Tuna ile Suna’ ya ait olan uzun havayı yalnız  Taşeli ve çevresinin değil,Tüm Türkiye’mizin dinlemesini ve duymasını istedim.” diye yazar. Benim de çocukluğum o coğrafyada geçtiğinden ,bu yakımı (önemli bir olay üzerine yakılmış türkü)  ne olduğunu bilmeden 13-14 yaşlarında bir ilk bahar ayında kendi yakımı sandığım Adillerli  bir bayandan dinledim: O dönemde nöbetleşe dağda çobanlık yapardık. Henüz  orta okula bile daha gitmemiştim. Büyük Karapınar’ın yaylasında  Çetince denilen bir yer var. Tıpkı Ermenek’in kuzeyindeki dağlar gibi; kat kat,inişli çıkışlı çukurlar,tepeler ve boğazlarla dolu, toprağın az,taşların ve kayalıkların bol olduğu bir yer. İnlerin, mağaraların ,kaya katmanlarının,yer yer seki şeklinde tarlaya benzer mandalların  sık mı sık  olduğu  köy merası diyebileceğimiz bir yöredeyim. . Çok geniş bir çanağın içi,bir tarafı güney ve doğusu  bize yani Büyük Karapınar’a ait, diğer tarafı da batı ve kuzeyi Adiller’e ait dalgalı Toroslara özgü bir arazi parçası. İşte bu oldukça dalgalı arazi parçasının bir ucundan öbür ucuna doğru davar sürümü salmış gidiyorum. Arazideki yiyecek ot ve çalılar hayvanları besleyecek kadar bol olmadığından,hayvanlar karınlarını doyurabilmek için çok daha geniş alanlarda dolaşmak zorundalar. Oldukça engebeli bir arazi parçasının tepe noktalarından  birinin  üzerindeyim. Gözlerim sürüye,araziye ve karşı dağlara hâkim bir konumda,kendimi oldukça hür  bir ortamda hissediyorum. Karşı dağların kaya katmanları arasında katır sırtında bir bayanın  türkü söyleyerek İleriki Kuyucak Boğazı’na doğru gittiğini gördüm. Kendini kaybetmiş vaziyette olduğunu sanıyordum.. Yas içindeydi. Yakımını kocası için söylediğini düşündüm. Sözlerinden analaybildiğim kadarı ile  kocasını birilerinin vurduğunu düşündüm. Yüreği yangındı,yangınlığını insanoğlunun üzülebileceği en etkin bir   şekilde söyleyordu.  Dağların ona verdiği güven ve serbestlik ortamı onun duygularını ifade etmesine ayrı bir zenginlik katıyordu. Bırakınız insanları, inleyen nağmesi dağları,taşları,kurtları ve kuşları etkileyecek güç ve kuvvette çıkıyordu,en azından bana öyle geliyordu. Yürümüyordu,katır sırtında gidiyordu. Bu nedenle sesi uyumlu çıkıyor ve insanı o coğrafi ortamda, goyaklarda kaya katmanları  arasında  çok daha fazla etkileyordu. Güzel sesinin karşı dağlarda yankılanması onun matemine ayrı bir zenginlik katıyordu. Katır sırtında giderek kocası için söyelendğini sandığım bu sesi ve yakımı hiç unutmadım. Aradan kırk beş yıl geçti. Bu olayı iki yıl önce İstanbul’da  Sarıveliler’den Mustafa Uğurlu’nun Muhasebe Bürosu’nda bir anı olarak anlattım. Ve benim için çok etkileyici bir anı olduğunu söyledim. Fil Ahmet’in torunu   Ahmet Uğurlu  güldü ve senin dinlediğin yakım “TUNAM AĞLASIN” türküsü dedi. Bir iki dize söyleyince “Kaza Kurşununa Uğradı Canım” dizesiyle işi çözdüm. Yıllar önce katır sırtında dağların derinliklerinde kocası için ağıt yakan kadının kendine özgü türküsü sandığım yakım “TUNAM AĞLASIN” türküsüymüş. İşte Mustafa Ertaş’ın yıllardır derleyip toparladığı,

 

 “Kaza kurşununa, uğradı canım,

 

El değmedik tenden, akıyor kanım,

 

Düğünüm mahşere,kalmıştır benim,

 

Beni alamayan, Tunam ağlasın.”

 

ile başlayan ve 33 dörtlükten oluşan  bu yakımı öyküsünü Mustafa Ertaş,Taşeli’nde KARACA OĞLAN adlı kitabının  19.sayfasında şöyle anlatır:

 

 “Zamanımızdan 70-80 yıl önce Barçın Yaylası’nın son seçilen Örnek İnsan’ı ( Yayla Güzeli) SUNA’dır.Sevdiği oğlanın adı da TUNA’ dır.

 

Zengin yörük ağasının oğlu Yayla Güzeli SUNA’ya deliler gibi tutulur. Yörük ağasının oğlu,kendisinin olması için sürüler,deve katarları,altınlar,akçalar teklif eder. Amma nafile. SUNA, TUNA’ yı sevdiğinden ağanın oğlunu reddeder. Bunun üzerine Suna’ yı Tuna’ ya yâr etmemek için hileli planlar hazırlar.

 

SUNA her gün kuşluk vakti eğriğe (sağım yeri) gelen koyunları sağmak için vadinin sağındaki taban yolundan gider gelir.

 

Günlerden bir gün yörük beyinin oğlu vadinin karşı yamacındaki duvarın üstünden geçerken,güya duvar aniden yıkılıvermiş olur,adam yere düşerken elindeki silâh patlar. Karşı vadide süt sağmaktan dönen yayla güzeli (örnek insan)  SUNA’ yı kaza süsü vererek öldürür.

 

SUNA’ nın elindeki helkede bulunan süt,dökülerek,çiçekleri beyaza boyar. SUNA’ nın kanı da sütün üstüne TUNAM yazarak akar gider.

 

Bu olay tüm Barçın Yaylası’nda oturanları; Sarıveliler’i,Ermenek ve Başyayla’yı  köyleriyle ve tüm aşiretleri yasa boğar. Bu üzücü  olaydan sonra bir daha Yayla güzeli seçimi yapılmaz.

 

Bu acıklı olay üzerine yayla güzeli SUNA’ nın sevgilisi TUNA Sarıveliler İlçesi’nde medrese öğrenimi gören (şair) yakım yakan FİL AHMET’e gelir. Örnek insan (yayla güzeli) sevgilisi SUNA için yakım yakıvermesini ister. Fil Ahmet SUNA’dan TUNA’ya ve TUNA’dan SUNA’ya  otuz üç  adet dörtlükten oluşan yakımları söyler.”  Bu yakımlar o zamandan bu zamana kadar Taşeli Yöresi’nde söylenir durur. İşte katır sırtında kocası için yas tutuğunu sandığım kadının  söylediği de “TUNAM AĞLASIN” dan başka bir yakım olmadığını ta!...45 yıl sonra tesadüfen bir sohbet sonucu öğrenecektim.

 

 “TUNAM AĞLASIN”  türküsü,  Mustafa ERTAŞ’ın  uzun zaman harcayarak, araştırarak derlediği ve TRT’ye bestelenerek söylenmesi için gönderdiği bir   yakımdır. Artık TRT tarafından  notalara göre okunacak ve söylenecek. Yeri,kaynak kişisi ve derleyen; türküyü okuyan tarafından belirtilecek. Deyim yerinde ise  Mustafa Ertaş’ın TRT’ye müracaatı ile “yakım”  tescillendi ve TRT Müzik Dairesi Yayınları Türk Halk Müziği Repertuvarına 838 numara ile “TUNAM AĞLASIN” türküsü olarak kaydedildi.  Artık “TUNAM AĞLASIN”  TRT’ de uzun hava olarak okunurken yöre olarak,Karaman-Sarıveliler;Kaynak kişi:Ahmet (Fil Ahmet) Düzenli;Derleyen: Mustafa Ertaş; Notalayan: Ahmet Turan Şan olarak geçecek. Sayın Mustafa Ertaş Hocayı uzun soluklu bu çalışmasından dolayı tebrik ederim. Ermenek yöresi ilk defa bir türküyü  ERTAŞ HOCA sayesinde TRT repertuvarına aldırmayı  başardı. Bundan sonra yapılması gereken TRT tarafından notaya alınan bu türkünün yörede müzik öğretmenleri ve yöre sanatçıları tarafından doğru olarak okutulması ve okunmasıdır. Bu tür araştırmaların arkası geleceğini temenni ediyor ve Ertaş Hocayı içtenlikle bir defa daha kutluyorum. 

 

27 Nisan 2005

 

Hasan ŞİMŞEK