KÖYÜM BÜYÜKKARAPINAR Hasan ŞİMŞEK

  • Skip to content
  • Ana menü bloğuna geç ve giriş yap.

Blok arama görünümü

Dolaşım

Arama

Buradasınız: Home

Ana Menu

  • Anasayfa
  • Büyükkarapınar Yazıları
  • Büyükkarapınar Kitabı
  • Basında Büyükkarapınar
  • Biyografik Eserlerim
  • Eğitim Danışmanlığı
  • Genel Yazılarım
  • Köyümüzden Haberler
  • Kim Kimdir?
  • Fotoğraflar
  • İletişim
  • Teşekkür

Anasayfa

TARİHE YOLCULUK, POLONYA’DAN GELEN BİR BELGENİN ANLATTIKLARI

  • Yazdır
  • E-posta
Detaylar
Kategori: Büyükkarapınar Yazıları
Yayın tarihi: Perşembe, 21 Aralık 2017 16:37
Yazar: hasan-simsek
Gösterim: 2212

Yere/mekâna, eski adı ile İznebol, şimdilerde Büyükkarapınar (1) Yaylası’ndaki tarihi bir kilise, köylülerin eskiden Sarı Kilise, sonradan Kisse dedikleri (2) şimdilerde birinci derecede sit alanı olarak kabul edilen Aziz Sokrates Kilisesi ve kalıntısı ile buradan Polonya’da Braunsberg’e 20. Yüzyılın başında da götürülen bir yazıt/kitabe. Bu kitabede bir tepeye yapılan kiliseye uzaktan su getirtilmesi ve kilisenin çeşmeli havlusuna suyun akıtılmasından bahseder araştırmacılar.
Aziz Sokrates Kilisesi,  Büyükkarapınar Yaylasında çevresine göre 100 m civarında, denize göre 1700 m bir yükseltideki bir tepeye imparator Zenon ve kardeşi Fllavius Longinus tarafından yaptırılmış. İhtiyacı olan su da kilisenin bulunduğu yere yakın yükseltide olan ve aralarında 100 m civarında dar bir geçit olan Mezarlık Gediği’nin batısındaki Beypınarı’ndan kapalı devre suyolu yapılarak kiliseye getirilmesi/aşırılması başarılmıştır.
 
İşte ikinci derecede bir aziz olan Aziz Sokrates adına yaptırılan  Kilisesi’nin 476-491 yılları arasında önce köy, sonra İmparatorun  oralı olması  nedeni ile kent olarak onurlandırılan/yükseltilen  İznebol’un dolaysı ile Taşeli Yöresi’nin tarihte önemli bir yer bulmasına neden olan belge/kitabenin bir kopyası,  Polonya’dan Necmettin Erbakan Üniversitesi, Eğitim Fakültesi Öğretim Üyelerinden Hemşehrimiz/ Prof. Haydar Öztaş tarafından getirtilmesi sağlanmıştır ve gözle görülür hâle getirilmiş ve ilgilenenlerin hizmetine sunulmuştur. Belgenin o dönemin  Yunanca’sından günümüze çevrisi şöyledir:
 
Parlak Zenonopolis kentinin imanlı piskaposu Firminianos Flavius Longinus’un konsüllük görevinden sonra, Aziz Sokrates’in su yolun tümüyle yeniden inşa etmiştir, suyu şubat ayında muzaffer şehidin çeşmeli havlusuna akıtmıştır. Bu sudan faydalanan sizler dua edin. ediniz ki, aziz şehidin koruması altında bu su yolu yıllar yılı bozulmadan kalsın, inşaatı yapan Prymnessoslu, su mühendisi Uksanon (3 )
 
İşte bu belgeden yola çıkarak gidilen yolda, İznebol ( Elmayurdu) ‘un tarih sahnesinde önemli bir yere ve tarihe sahip olduğu hemşehrileri olan Bizans İmparatoru Zenon’dan kaynaklanmaktadır.(bkz. www.hasansimsek.com.tr, Taşeli’nde İmparator Köyü.  
 
Zenon’un kiliseyi ve suyolunu 488 yıllarında yaptırdığı sanılmaktadır. Bugün kilise tamamen yıkılmış vaziyettedir. Sadece bir kemeri kalmıştır ki o kemerin bulunduğu yerden çok geniş bir alanı gözleme imkânı vardır. 2009 yılında kilisenin temeli defineciler tarafından dozerle açılmış tarihi yapıya büyük ölçüde zarar vermekle birlikte temeldeki taşlar ve kemer mimari özelliği bakımından Alahan Manastırı’nın özelliğini taşımaktadır.
21.12.2017.Hasan ŞİMŞEK
1)Büyükkarapınar, İznebol köyü sınırları içinde yakın tarihlerde ( 1700 yıllarında )kurulmuş bir köy, muhtemelen önceleri İznebol ( Elmayurdu )’un  bir mezrası )
2)  Hasan Şimşek; Köyüm Büyükkarapınar,s.300

3) a.g.e. s.298

60 YIL ÖNCE, BU AY BÜYÜKKARAPINAR’DAKİ YAŞAM

  • Yazdır
  • E-posta
Detaylar
Kategori: Büyükkarapınar Yazıları
Yayın tarihi: Pazartesi, 06 Mart 2017 22:26
Yazar: hasan-simsek
Gösterim: 2805

60 YIL ÖNCE, BU AY BÜYÜKKARAPINAR’DAKİ YAŞAM

 

Diyelim ki 60 yıl önce 1953’ün 10 Martı. Karapınar’da yaşam nasıldı?  Hafızamın elverdiği ölçüde anlatayım. Dağa gidenlerin avcılar ve çobanlar dâhil hepsinin ayağında çarık vardı. Tarlaya bahçeye çarık giyilerek gidilirdi. Tarlaya bahçeye derken dağa dersek daha doğru olur. Ahırlarlarda büyük baş hayvanlarından öküz, az sayıda inek, her evde eşek, birkaç evde de katır ve at vardı. Küçükbaş hayvanlarından da her evde üç dört keçi ve koyun bulunurdu. 10’ar koyun ve keçisi bulunan hemen hemen yok denecek düzeyde idi. Çünkü bu hayvanlar beslemek için kuru saman gerekirdi. Saman ve ot yetersizliği nedeni ile sınırlı sayıda hayvan beslenirdi. İşte mart ayında hayvanların yiyecekleri bittiğinden ya da çok az kaldığından dağlara geven sökmeye gidilirdi. Geven büyükbaş hayvanlarına ot ve saman yerine verilerken küçükbaşlar için köyün üst tarafındaki İledinlik denilen koruya pür ( ardıç ve ladin/köknar ) dalarlı kesmeye gidilirdi. Kesilen ladin ve ardıç dalları koyun ve keçilere verilerek onların açlığı kısmen giderilirdi.  Yataktan yukarısı Seki arığının üzeri karla örtül olduğundan pürler köye kadar kızakta getirilirdi. Kızağa pür üstünde binilip köye dönülürken düşe kalka eller üşümüş yanaklar kızarmış hâlde gelinirdi. Karlı ve soğuk havalarda ladin ve ardıç ağacına çıkarak tağra ile dalları kesip kızağa yüklemek ve köye dönmek rezilliğin, yokluğun, kıt kanaat geçinmenin yanında keyif verici bir yanı da vardı. Kışlar uzun sürsün sürmesin mart ve nisan başları hayvanlar için yiyecek sıkıntılarının yaşandığı aylardı. Çünkü kışlık saman ve kuru ot stokları bitti ya da bitmek üzere olduğu günlerdi. Zaten köyün gençleri bu nedenle pür kesmeye ya da geven sökmeye giderlerdi.

 Henüz köye araba gelmediği bu dönemde, dışarıdan yalnız gaz, tuz alınırdı. Diğer yiyeceklerin tamamına yakını köyde sonbaharda hazırlanır ve kışa saklanırdı. Her evin bir ambarı olurdu. Ambarda, pekmez, sirke, turşu, küpleri, buğday,arpa, mısır,  un, ceviz, fasulye, kurutulmuş yeşil fasulye ….gibi kışa hazırlanan yiyecekler bulunurdu. Patates, soğan, özellikle şalga kış için özenle saklanırdı.  Anneler kullandıkları her şeyi idareli kullanırlardı. Tüketim ekonomisi bugünkü gibi baş döndürcü değildi. Evlerde aydınlatma aracı olarak idare, lamba  daha sonra açılan kahvelerde lüks denilen aydınlatma araçları bulunurdu. Herkesin evinde bir dokuma tezgâhı vardı. iç çamaşırlarımızı ve gömleklerimizi, zıbınlarımızı annelerimiz bu tezgahlarda dokurlardı. Pamuk ya da iplik olarak köye gelir,  çulvalık denilen tezgâhlarda dokunarak  zıbın olarak giyilirdi. Köyümüz ve diğer köyler çok fakirdi. Tek tük varlıklı insanlar olsa da yok denecek kadar azdı. Davdas’ta ve Halimiye’de bir iki tefeci zengin dışında köylülerde para bulunmazdı. Köyün erkeleri sonbaharda İzmir ve Mersin’e çalışmaya giderler  İlkbaharda  Nisan ve Mayısta işlerin açıldığı dönemde dönerlerdi. İzimir’den ve  Mersin’den kazanmış oldukları  para  ile kendi ihtiyaçlarını gördükleri gibi köy sınırları  içinde satılan İznebollu ve Davdaslılardan tarla satın alırlardı. Kozbaşı’ndan Göğyeri’ne inen derenin yukarısının tamamına köylüler yüklüce para vererek komşu köylerden satın aldılar. O zamanlar insan gücü daha yoğun bir etkinlik gösterirdi. Tarlaya makine girmemişti. İşte 60 yıl önce köyde Mart ayında büyük anneleriniz ve dedeleriniz, balarınız ve çocukları bunlara benzer işleri yapardı.

08.03.2013. Hasan ŞİMŞEK

Sayfa 9 / 84

  • Başlangıç
  • Önceki
  • 4
  • 5
  • 6
  • 7
  • 8
  • 9
  • 10
  • 11
  • 12
  • 13
  • Sonraki
  • Son

Bizi Ziyaret Edenler

Bugün 0

Dün 16

Haftalık 16

Aylık 354

Toplam 32102

Currently are 7 guests and no members online

Kubik-Rubik Joomla! Extensions

Gücünü veren Joomla!®