Anasayfa
NACİ EKŞİOĞLU
- Detaylar
- Kategori: Kim Kimdir?
- Yayın tarihi: Salı, 22 Ocak 2013 12:38
- Yazar: hasan-simsek
- Gösterim: 2989
NACİ EKŞİOĞLU’NU KAYBETTİK !
(1927- 2013 )
Ankara’da ikamet eden Danıştay Savcılığından emekli hemşehrimiz Naci Ekişoğlu 19 Ocak .2013 Cumurtesi günü Ankara’da vefat etti. 1926 yılında doğan Ekşioğlu, ilkokulu Merkez İlkokulunda, ortaokulu Mersin, liseyi de Balıkesir’de okudu. Liseyi bitirdikten sonra Ankara Siyasal Bilgiler Fakültesi’ne girdi ve bu okulun idari bölümünden 1949 yılında mezun oldu.
Kadınhanı, Karapınar, Ereğli ve Darende gibi ilçelerde kaymakamlık yaptı. Kaymakamlık döneminin bizim bildiğimiz iki belirgin özelliği var: Birincisi 1954-1956 yılları arasında Karapınar Kaymakamı iken erozyonla mücadele etmesi. Erozyonun tehlikelerinin ne olduğunu ve erozyonla nasıl mücadele edileceğini bilinmeyen bir dönmede, o Karapınar’da ilçenin çoraklaşmasını, canlıların yaşam zorluğunu fark etmiş. En üst düzeyde bir ilçe yöneticisi olarak erozyonun tehlikesini ve çoraklaşmanın farkına varmış ve erozyonu önleme çabalarına girmiştir. Bilimsel mücadele ile erozyonun önlenebileceğini kanıtlamış bir kaymakamdır. Onun erozyonla mücadelesi sayesinde Türkiye gündemine ve ders kitaplarına erozyonla mücadele kavramı girmiş. Kaymakama Naci Ekşioğlu adı erozyonla mücadeleyi başlatan kaymakam olarak literatüre geçmiştir.
Naci Ekşioğlu’nun kaymakam olarak ikinci bir özelliği 27 Mayıs 1960 İhtilalinden sonra Ermenek’te doğduğu yerde Kaymakamlık ve Belediye Başkanlığı yapmış olmasıdır.
Kaymakamlık döneminden sonra Danıştay’a geçen Ekşioğlu yaş haddinden emekli oluncaya kadar Danıştay’da Savcılık görevi yapmıştır.
Ermenek Kültür ve Yardımlaşma Derneği Yönetiminde de çalışan Ekşioğlu, Ermenek sevgisi ile dolu bir insandı. Eşi Sıddıka Hanım’ı birkaç yıl önce kaybeden Ekşioğlu emekli yaşamını Ankara’da sürdürüyordu. İyi bir aile babası olan Naci Ekşioğlu ‘nun ( Prof. Dr. Ayşe Gökalp, Nihal Ekşioğlu-Edebiyat Öğretmeni, Doç.Dr. Meral Ekşioğlu ve Prof. Dr. Fatih Ekşioğlu ) iyi eğitimli üç kız bir erkek evlada sahipti.
Cenazesi Pazartesi günü Maltepe camiinde kılınan öğle namazını müteakiben Cebeci Aile Mezarlığına defnedildi. Ailesine, yakınlarına, dostlarına başınız sağ olsun deriz. Ruhu şad olsun.
22.01.2013
Hasan ŞİMŞEK.
Not: Konya’nın Karapınar ilçesine düşük kaliteli linyitle yapılması gündeme gelen termik santral ve sakıncaları için İst. Bakırköy Belediye Parkı’nda geniş kapsamlı yapılan toplantıda Karapınar’ın erozyondan kurtarılması için Sayın Ekşioğlu’nun gösterdiği çabaya vurgu yaparak, mevcut yeşilliğin/tarım ürünlerinin bozulmaması temennisinde bulunarak onun hizmetlerini anımsatmıştım.
BABAM AHMET NACİ EKŞİOĞLU,
Saygıdeğer eğitimci, kıymetli yazar Hasan Şimşek Hoca’nın babamla ilgili, özellikle de Konya’nın Karapınar ilçesindeki başarılı erozyon çalışmaları ile ilgili bir yazı hazırlamak istediğini bildirmesi neticesinde siz okuyuculara değerli babam Ahmet Naci Ekşioğlu ile ilgili kısa bilgiler aktaracağım.
Babamın özgeçmişini sayın Hasan Şimşek tarafından vefatı dolayısıyla kaleme alınan 22.01.2013 tarihli yazıda yukarıda okudunuz. Günümüzde isminin tekrar gündeme gelmesi Bakırköy Belediye Parkında düzenlenen Karapınardaki erozyonla ve yapılmak istenen termik santralle ilgili geniş kapsamlı toplantı. Babam 1954 yılında ilçe için tehlikeli bir afet haline gelen rüzgar ve erozyonun merkezi Karapınar ilçesine kaymakam olarak atanıyor. Erozyon ilçeyi çöl haline getirmiş, kum tepeleri, kum fırtınaları ve obruklar oluşmuş. Çocukluk anılarım içerisinde şiddetli bir fırtınada kum tepelerinin yer değiştirdiğini, araçların Karapınar-Konya arasında trafiğe çıkamadığını hatırlarım. Babamın o dönemdeki ekibi ile yaptığı bilimsel çalışmalar ve sulama kanalları sayesinde Karapınar çölü 10 yıl içerisinde yeşerdi ve cennet haline geldi. Çölden kurtulan Karapınarda her yıl yapılan EROZYON BAYRAMINA babam onur konuğu olarak davet edilir ve katılırdı. Birkaç yıl süreyle biz de ailece katıldık. Babam Kaymakam Ahmet Naci Ekşioğlu’nin bu başarısı Köy İşleri eski Bakanı Münir Güney’in kaleme aldığı “YEŞEREN ÇÖL KARAPINAR MUCİZESİ” kitabında konu olmuş ve övgü ile sözedilmiştir. Ayrıca aynı başarıdan Prof. Dr. Cevat Geray’ın Karapınar hakkındaki kitabında, Mete Akyol’un Hürriyet Gazetesindeki yazılarında bahsedilmiş, TRT’nin Karapınar belgeseli filminde yer almıştır. Bu başarılardan dolayı babam 1984 yılında Orman Bakanlığı tarafından şilt verilerek ödüllendirilmiştir.
26.02.2003 tarihinde Konya ili Karapınar ilçesi Belediye Meclisinin 32/3 sayılı kararı ile Türüdiye Mahallesinde bir caddeye Naci Ekşioğlu adı verilmiştir.
Babam çok sevdiği kaymakamlık görevini biz çocuklarının eğitimlerini düşünerek 1963 yılında bitirdi ve Ankara’da Danıştay hakimliği görevine geldi. Danıştay’da çalıştığı süre içerisinde 1971 yılında Ortadoğu Amme İdaresi Enstitüsünde yüksek lisans yaptı. Danıştay kontenjanından Anayasa Mahkemesi Hakimliği görevini ve daha sonra Uyuşmazlık Mahkemesi Hakimlik görevini yürüttü. 20 yıl süreyle Danıştay Savcılığı görevini üstlenerek 1991 yılında yaş haddinden emekli oldu.
Mülkiyeliler Derneği üyesi olan babam İdarecinin Sesi, Adalet Dergisi, Yeşil Ermenek Gazetesinde genel kültür, idarecinin yönetimi ve sosyal yaşam ile ilgili yazılar yazardı. Mülkiyeliler Derneğinde ve Ankara’daki Ermenek Kültür ve Yardımlaşma Derneğinde yönetim kurulu üyelikleri yaptı
Ona tüm yaşantısı boyunca sevgi ve saygısıyla destek olan mükemmel insan annemiz Sıdıka Ekşioğlu’nun 2001 yılındaki zamansız vefatından sonra, kardeşlerim emekli Edebiyat Öğretmeni Nihal Ekşioğlu, Doç. Dr. Meral Ekşioğlu ve Prof.Dr. Fatih Ekşioğlu ile, hiç yalnız bırakmadan, hep destek olduk, moral verdik, anılarını dinledik. Bu ulu çınar 20.01.2013 günü hakkın rahmetine kavuştu. Ruhu Şad, mekanı cennet olsun.
Prof. Dr. Ayşe Sevim GÖKALP
Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi
Çocuk Hastalıkları Öğretim Üyesi
İBRAHİM TAŞTEKİN
- Detaylar
- Kategori: Kim Kimdir?
- Yayın tarihi: Salı, 18 Aralık 2012 11:16
- Yazar: hasan-simsek
- Gösterim: 2707
İBRAHİM TAŞTEKİN
İki yıldır doğduğum köy Büyükkarapınar hakkında bilgi ve belge toplayarak köyü ve köydeki değişimi anlatan bir kitap yazmaya çalışıyorum. İbrahim Taştekin, köydeki değişime- klasik tarım ürünlerinden- meyveciliğe geçişte rol alan bir ziraatçı. Bu nedenle “Köyümüze Hizmet Eden Ziraatçılar” bölümüne onu da almayı vicdani bir sorumluluk saydım. Aslında Ermenek Coğrafyası’nda halka ve yöreye 1950’den sonra olağanüstü hizmet eden insanlarımızın çoğunu tanırım. İbrahim Taştekin de Ermenek ve Çevresi’nde halkımızın ilkel tarım politikalarını terk ederek meyveciliğe dönüşümünde, olağanüstü katkıları olan çok değerli bir ziraatçımızdır.
O, 1929 Mayısında Kazancı’da doğdu. İlkokulu şimdi belde, o zaman köy olan Kazancı’da okuduktan sonra, Sarayönü-Konuklar Teknik Ziraat Okulu’na kabul edildi. 1940’lı yılların başında Karaman’a hâli vakti yerinde olanlar at sırtında, kiracı denilen ve Ermenek-Karaman arası yük taşıyan hayvanlarla gidilip, gelinirdi. Yoksul olanlar ya da parası olmayanlar ise üç gün yürüyerek Karaman’a ulaşırlardı. İbrahim Taştekin, ilk gittiğinde yürüyerek Karaman’a vardı. Karaman-Sarayönü arsı ise trenle gidilir ya da otomobil ile ulaşılırdı. Üç yıllık okulu başarı ile bitirdi. Okuldaki başarısından dolayı baş bahçıvan olarak okulda kaldı. Yenilikleri görmek ve kendini geliştirmek amacı ile 1949 yılında İstanbul- Büyükdere’deki Bahçe Kültürleri İstasoyun’na gönderildi. Büyükdere Fidanlığı o dönem Türkiye’nin en gelişmiş bir zirai kuruluşu idi.
Büyükdere Fidanlığı’na dünyada yetişen değişik meyve türleri getirtilip deneme üretimi yaptırılıyordu. Türkiye şartlarına ( iklimine ) uyan meyveler çoğaltılıp ülke geneline dağıtılıyordu.
Fidanlığın Teknik Ziraat İşlerini yürüten bir meyveci, bir fidancı biri de süs bitkileri olmak üzere üç İtalyan uzman tarafından yönetiliyordu. İbrahim Taştekin orada kaldığı bir yıl içinde bu üç İtlayan’nın teknik bilgisinden yeterli derecede faydalanıp kendini geliştirmeye çalıştı. 1950 yılında askere gitti. Askerlik dönüşü tekrar okuluna dönerek iki yıl baş bahçıvan olarak çalıştı. Meyve ağaçları üzerindeki bilgi ve becerilerini iyice geliştirdikten sonra Ermenek’e gitmeye karar verdi. Kafasındaki proje Kazancı’yı meyve bahçeleri ile donatmaktı. Bu düşünce ile Kazancı’ya gelir. O zaman Kazancı’da büyük arazileri olan Emin Sönmez ile birlikte ortak bir çiftlik kurma düşüncesindedir. Arazi Emin Sönmez’den bilgi ve çalışma ise İbrahim Taştekin’den olacaktı. Ortaklıkta anlaşamazlar ve proje suya düşer. O yıllarda Ermenek’te ziraat işleri çok ilkeldir. Çünkü 1950 öncesi dışa açılım yol olmadığından yok denecek kadar azdır. 1950’li yılların ortalarında Ermenek’te iki jeep var. Biri hastanenin diğeri ise Ziraat’ın. Ne yol, ne araç ne de teknik insan hiçbiri yok. Her alanda olduğu gibi tarımın bir kolu olan ziraatta da bir arayış, bir yenilenme, bir başkalaşım çalışmaları var. İşte bu yıllarda Halkalı Ziraat’tan mezun Mehmet Keskin Ermenek İlçe Tarım Müdürlüğü’ne atanır ( 1952 ).Yenilikçi ve gelişmeye açık bir kafası vardır. Gittiği köylerde Devlet’in köylülere verebilceği hizmeti hem anlatır hem de, arıcılık, meyvecilik vb. kurslar açar. İbrahim Taştekin böyle bir ortamda Mehmet Keskin ile tanışır ve desteğini alır. Bu sıralarda Kazancı Tarım Kredi Kooperatifi’ne sınav ile memur alacaklar. İbrahim Taştekin sınava girer ve kazanır. Artık Kazancı Tarım Kredi Kooperatifi memurudur. Tabir caizse devlete sırtını dayamıştır. Ekmek kaygısı yoktur. Yapması gereken çalışmaktır. O da bu çalışmayı fazlası ile yapmıştır. Görevinin dışında 50 senelik çalışma hayatında beş milyonun üzerinde ağaca aşı yapmıştır. Onun cebinde, makası, açı bıçağı, macunu, sargısı hiç eksik olmazdı. İnsanlara nasıl aşı yapılacağını öğretir ve kendisi de hep aşı yapardı. Ben onu Davadas’ta görev yaparken hayal meyal tanıdım. Memuru yok, işçisi yok, binecek aracı yok, yaya olarak karda kışta, çamur deryasında ayağında çizme o köy senin bu köy benim hizmet aşkına dolaştı durdu ve köylüleri meyvecilik ve fenni arıcılık yönünden aydınlatmaya çalıştı.
1960 yılında Davdas(Üzümlü)’a tayini çıktıktan sonra, artık bilgi ve becerilerini Kazancı yakasındaki köylere kullandığı gibi eski adı Navağı olan Başyayla İlçesinin köylerine de kullanacaktır. Artık golden ve starking aşılarını Üzümlü, Büyükkarapınar ve Elmayurdu gibi köylere de yapacak ve yapmasını öğretecektir. Kooperatifin merkezi Davdas’tır. Merkezden çevre köylere çamurlu yollarda çizmesini çeke çeke kan ter içinde gittiğini ve o diyarların meyvecilik yönünden gelişmesinde büyük emeği olduğunu yazıyor ve ona yörenin bir evladı olarak teşekkür ediyorum.
İbrahim Taştekin emekli olduktan sonra da gerek Ermenek ve gerek köylerinde çalışmalarına devam etti. Şimdi Kazancı’da oturuyor. Ermenek yöresinde elma ve kirazın yetişmesinde büyük emeği olan ve 80 yaşına basan Sayın İbrahim Taştekin’e nice sağlıklı v e mutlu yıllar dilerim.
18.12.2009
Hasan ŞİMŞEK
SARAYÖNÜ KONUKLAR’DAN
ERMENEK’E DÖNÜŞ-TEFECİLERLE MÜCADELE( 2 )
İbrahim Taştekin, sönmeyen Ermenek aşkı ve Ermenekli büyüklerinden Emin Sönmez, Mavalcı Mehmet Efendi gibi ziraatı önemseyen kişilerin talepleri üzerine Sarayönü’deki devlet işini bırakarak Ermenek’e gelir. “ Ermenek’e geldiğimde Halkalı Ziraat Mektebinden Mezun olan Mehmet Keskin ağabeyimiz Ermenek’e tayin olmuştu. (bkz. Kim kimdir? Mehmet Keskin, www.hasan şimşek.com.tr) Mehmet Keskin maddi ve manevi olarak bana büyük destek verdi. Köylerdeki yabani ağaçları aşılama, köylülere zirai bilgileri aktarmamda büyük destek verdi. 2 sene ziraat dairesinde çalıştıktan sonra Kazancı Tarım Kredi Kooperatifinde göreve başladım. Rahmetli Fahri Çelebi müdürümle 6 sene beraber çalıştım. Karşı yaka köylerine kredilerle güzel hizmetler aktardım. Bu arada arıcılığa başladım, fenni kovanı süratle çevreye yayarak kendim de 50 kovanla arıcılığa başladım. Cevizciliği çok önemsedim, 10 dönüm arazime kapama ceviz diktim cevizciliği Taşeli bölgesine yaymak için rahmetli Profesör Kamil İlisulu hocamız bana çok yardım etti. Yalova Atatürk Araştırma Enstitüsü’nden getirdiğim Yalova çeşitlerini aşılamak suretiyle süratle Taşeli Bölgesi’ne yaydım. Bu çalışmalarımı devam ederken resmi görevimi hiç aksatmadım. Bu sırada Davdas ( Üzümlü ) Tarım Kredi Kooperatifine tayinim çıkması dolaysıyla özel işlerimi aksatmamak şartıyla kabul ettim ve oradan tatil günlerinde işlerimi aksatmadan yaptım.
Davadas kooperatifine geldiğim zaman öyle bir zorlukla karşılaştım ki bölge halkın tefecilerin % 80 faizle perişan ettiklerini tespit ettim. Hemen beni baskıya almak istediler, ortaklarına fazla para vermeyeceksin, yatan paraları biz veriyoruz ve günlük faiz alıyoruz yatan paraları da geç vereceksin tehditleri yapmaya başladılar. Bu tehditlere aldırış etmeden görevimi sürdürdüm.” Bu yazı serisini hazırlayan ben o zamanlar çocuktum ama köylerimiz yakın olduğu için Davadas’ta tefecilerin varlığını ve ağırlığını hatırlayabiliyorum.
İbrahim Taştekin Bey, Davadas’ı anlatmaya devam ediyor. İşin özünde anlattığı sanki Davadas değil tüm Taşeli köylerinin perişan hâli.
“Sonbaharda eli kazma tutan erkekler köylerdeki işleri bitince Ege Bölgesi’ne kışın çalışmaya giderlerdi. Parti parti İzimir’e çalışmak için gidenlere “amele” denirdi. Gurbete giden yeni evlilerin, nişanlıların ve halkın gözyaşları büyük acı idi. Köylerde hastalanıp ölenleri kışın bir metre karda öğretmenlerle, kadınlarla mezara yerleştirirdik. Bölgenin kalkınması tefecilerden kurtarılması için uzun uzun düşünerek planlar hazırladım. Çünkü elimde güzel zirai bilgi ve kredi parası var. Bahar gelince amele grupları İzmir tarafından dönmeye başlayınca kooperatif borçlarını ödeyerek bana karşı sevgi ve sempati gösteriyorlardı. Köyleri dolaşarak kahvelerde hazırlamış olduğum kalkınma planın anlatarak 3-4 aydını ikna ederek elma bahçeleri kurmaya heveslendirdim. Ziraat okulumda elma fidanı üretiliyordu, hemen 1500 elma fidanı siparişi verdim. Bu fidanları Ermenek’e getirtmek çok zordu. Mut üzerinden getirerek Ermenek’te hendekledim. Baharın katır sırtında köylere naklini yaptırdım. Daha önce tespit edip işaretlerini bizzat yaptığım bahçelere kadınlarla birlikte fidanları diktim. Çünkü erkekler gurbette idi. Bu elma çeşitleri Türkiye genelinde mahdut (sınırlı ) çeşitlerdi. Hâlbuki İstanbul’da kurs döneminde edindiğim bilgi dünya genelinde Golden, starking elma çeşitleriydi. Ben daha evvel bu elma çeşidinin aynısını İstanbul’dan getirterek Kazancı’da bahçemde çoğaltmıştım. Buradan getirdiğim aşılarla bizzat elimle 1500 elma fidanını aşıladım.
Esas başarımın en önemlisi Napolyon Kirazı, İstanbul’da kursta iken İtalya’dan getirtilip denemesi yapılan bu kirazın bölgemizde yaygınlaştırılması önem taşıyordu. Hemen hemen her köyümüzde yabani kiraz vardı, bunların aşılanması ve islahı gerekiyordu. Bu konuda köylüleri ikna edip, Napolyon türü kirazın yaygınlaşmasın sağladık. En çok başarıl olduğumuz yer ise Büüykkarapınar köyü oldu, bu köye çok hizmet ettim ve köyde Napolyon türü kirazı benimsettim. Dönemin muhtarını ikna etmek için çok uğraştım ama sonuçta başarıl olduk.
Bugün köylülerin az da olsa kalkınmasında elma ve kirazın büyük payı var, teknisiyen olarak biz kirazın ve elmanın yaygınlaşması için çok çaba ve emek sarf ettik. 01.02.2017
BAŞYAYLA MUCİZESİ ( 3 )
İbrahim Taştekin, Üzümlü’de, ( Davadas’ta ) Tarim Kredi kooperatifinin başında iken, şansız bir olay yaşanır. Başyayla Belediye Başkanı vurulur. Halk ikiye bölünür, akşam karanlığı basınca kimse sokağa çıkamaz. Böyle bir zamanda, Kalkınma Kooperatifleri kanalıyla Almanya’ya işçi gönderilmeye başlanmıştı. Kooperatifime bağlı köylerde Kalkınma Kooperatifi kurarak Almanya’ya işçi gönderme çabasına girdim. Köylüler bu teklifimi benimsemedi. Bir de Başyayla’yı deneyim diyerek Başyayla’ya gittim. Kasabanın sevilen bir adamı olan, soyadın unuttuğum Hasan Amca’nın evine gittim.
Hasan Amca’ya bir kalkınma kooperatifi Kanalı ile Almanya’ya işçi gönderileceğini anlattım. Düşüncemi hemen benimsedi, kaç kişi lazım diye sordu Oğluna hemen şu şu isimleri çağır gelsinler dedi. Yedi ( 7 ) kişi geldi. Yanımda taşıdığım Kalkınma Kooperatifi evrakların boş olarak imzalatıp kasabadan ayrıldım. Evrakları tamamlayıp o zaman ilimiz olan Konya’ya gönderdim. Kısa zamanda kooperatif kurma emri geldi. Bir bakkal dükkânı gibi bir yer açarak cami imamını görevlendirdik ve işe başladık. Hasan amca çok çalışıyor ben de kooperatifini takip ediyordum. Konya İşçi Bulma Kurumu’ndan 5 kişi istediler. Suçlulardan beş kişi göndermek için savcı belgesi gerekiyordu, çok çalışkan Ermenek kaymakamımız durumu yakından biliyordu. Konya valimiz kanalı ile savcı işini hallederek 5 kişiyi Almanya’ya gönderdik. Aradan 10 gün sonra 10 kişi daha istendi. Onları da gönderdik, Başyayla huzura kavuştu.
Benim Ermenek Kooperatifliğine tayinim dolaysıyla kooperatifin muhasebe işlerini Ermenek’ten takip ediyordum.2 sene içerisinde 100’e yakın işçi Başyayla’dan Almanya’ya gitti. Giden işçiler yakınlarını ve ailelerini da götürerek Başyayla huzura kavuştu. Bugün Almanya’dan kazanılan paralarla Meram bağlarının büyük bir bölümünü satın alarak büyük hayvancılık işletmelerine sahip oldular. İbrahim Taştekin olarak, “ Başyayla’nın bugün bu duruma gelmesinde/gelişmesinde kurduğum kooperatif ve özverili çalışmalarım nedeniyle benim büyük katkım olduğunu düşünüyorum. “ der.
Öyle ümit ediyorum ki, Başyayla Belediye başkanımız Sayın Şerafettin Bulgurcu bu yazıyı okuduktan sonra İbrahim Taştekin adını uygun bir caddeye ve sokağa vererek, onun yorucu ve tatlı anısını yaşatarak şükran borçlarını ödemiş olurlar. 01.04.2017
ERMENEK’TEKİ ZİRAİ FAALİYETLERİM ( 4 )
İbrahim Taştekin Bey’in Navağı tarafındaki zirai alanda yaptığı çalışmalar ve başarılar, Ermenek halkının ileri gelenlerinin dikkatini çeker ve onun Ermenek’e tayinini çıkarmak için Ermenek Tarım Kredi Kooperatifini kurarlar.
İbrahim Taştekin’in Ermenek’e geldiği zamanda, 2016 Kasımında telefonla konuşup tanıştığım “Ermenek’te Cevizlere Kıran mı Geldi? “ yazım için bilgi ama ihtiyacını duyduğum Mehmet Türk Ermenek Ziraat Müdürü idi. Mehmet Türk, İbrahim Bey Ermenek’e gelince karşılıklı bilgi alışverişi ve uyumlu bir çalışma ile zirai alanda çok güzel işler yaparlar. On sene birlikte çalıştıkları Mehmet Türk’ün Konya’ya gitmesi ve İbrahim Bey’in emekli olması ile birlikte kooperatif ve ziraat dairesi hızlı çalışma tempolarına ayak uyduramazlar.
İbrahim Bey, “Ermenek”te yetişmeyen tek meyve KESTANE oldu, hemşehrimiz Süleyman Dağdelen’in pazara dağıtmak üzere getirdiği yüzlerce kilo kestaneyi köylülere dağıttık ama ekimi yapıldı fakat fidanlar iki sene sonra kurudu, bu iklimi sevmedi.” diye yazar.
Ermenek’te Ceviz Bayramı nedeniyle yapılan seçme cevizleri iki yıl takip eden ve seçen İbrahim Bey” Tohumları/cevizleri aldım ve on dönüm KAPAMA ceviz bahçesi yaptım. Türkiye genelinde bir batıl inanç vardı cevizi sincap diker, insan dikerse belin kalınlığına kadar büyür ve sonra ölür. Ben bu inancı kırmak için yıllarca mücadele ettim. Şimdi köyler ceviz bahçeleri ile yarış yapıyor.
Taşeli Yöresini çok iyi biliyorum, 100 binlerce sincap dikmesi cevizler aşılanmayı bekliyor. Bunları yeni geliştirilen ceviz çeşitleri ile aşılandığı takdirde bu işlerle uğraşanları kazanç yönünden mutlu edecektir.
Ermenek’in zirai kalkınmasında büyük yardımları olan iki ziraat profesöründen biri olan rahmetle andığımız Profesör Kamil ilisulu’ya, hayatta olan Prof. Dr. Tahsin Kesici’ye şükranlarımı sunarım.”
İbrahim Bey’in zirai alanda çalışması ve başarısı o günkü şartlar altında çok güç ve teknik yönden imkânsızlıklar olsa da kendisi küçük ama yaptığı işler dev kadar büyüktür. Bugün gibi hatırlıyorum yaz kış demeden ayağında çizmesi diz boyu çamur içinde kışta kıyamette Davadas tarafından gelip bizim köyden ( Büyükkarapınar ) geçerken onu gördüğümü hatırlıyorum. Çok büyük uğraşı ve emek verdi yöreye. Bu nedenle Köyüm Büyükkarapınar Kitabı’na aldığım üç ziraatçıdan biridir İbrahim Bey. O şimdi Kazancı’da ömrünün arta kalan kısımlarını meyve ağaçları arasında dolaşarak yaşıyor. Allah’tan sağlık ve afiyet diliyorum. 02.04.2017
OKUL ARKADAŞIM İBRAHİM TAŞTEKİN
Sayın Hocam Hasan Şimşek :
Köy Enstitülerinde olduğu gibi; yalnız köy çocuklarının kabul edildiği, üç yıllık ve yatılı olan Sarayönü İlçesi sınırları içindeki Devlete ait geniş bir arazide kurulmuş ve o yıllardaki rahmetli Cumhurbaşkanımız İsmet İnönü’nün kızının adına izafeten adı da “Özden Teknik Ziraat okulu” olan okula kaydımı yaptırdığımda 1945–1946 eğitim yılıydı... Okul bu tarihten bir yıl evvel öğretime açılmış ve bizden bir yıl önce okula başlayan 200 kişi, ikinci sınıfa geçerek ağabeylerimiz olmuştu.
Alandaki kocaman yemekhanede; bir öğretmenin refakati ile akşam üzeri ilk defa masalar üzerinde yemeklerimizi yedikten sonra, birilerinin refakatinde yine kocaman bir yatakhanede bana verilen yatağa oturduğumda; birkaç yatak ileride, iki yatak üzerinde, elinde bir kitap olanı can kulağı ile dinleyen 6-7 kişilik bir gurup dikkatimi çekti ki, sonradan bunların bir hafta önce, bu yıl okula Ermenek’ten ilk gelen yeni öğrenciler, elinde kitap olan kişinin de İbrahim Taştekin olduğunu öğrenecektim.
Sonunda o yıl gelen öğrencilerden A, B, C grupları adı ile sınıflarımız oluştu.. Okula geliş sırasına göre de, ilk gelen Ermenekliler ile ben A gurubu sınıfında, okulu bitirdiğimiz 1948 yılı yazına kadar, beraber okuyarak mezun olmuştuk..
Ermenekli arkadaşlarımın isimleri hatırlayabildiğim kadar; Kazancıdan İbrahim Taştekin, Ali Gürbüz (Güdük), soyadlarını hatırlayamadığım Mustafa, Mithat, Ali Demircan (Polis Ali), Halil Yılmaz ve aşağı İrnebol’dan Mehmet Taşdemir, Navahal yöresinden, şimdi köyünün adını hatırlayamadığım İbrahim Gümüş adında biriydi ki, şu anda bir ikisi haricinde, tamamı Allahın rahmetine kavuşmuş olduklarından, onlara rahmet dilerken, sağ olanlara da, sağlıklı daha nice yıllar diyorum.
Yatılı okullarda okuyanlar çok iyi bilirler ki; buralarda bir birlerine ad takmalar, ilk gelenlerin acemi tavır ve hareketlerinin taklidi, şakalar, kırıla gider.. Bunlara bazen şakacı öğretmenlerimiz de katılırdı ki, tarih öğretmenimiz Hayriye Ertekin’in, bizden bir hafta önce gelen Ermenekliler hakkında bir anısını da anlattığında, çok gülerdik..
Nöbetçi olduğum bir gün okula yenice gelmiş bu Ermenekli arkadaşlarınızı yatakhanede ziyarete gittiğimde; o günlerde bomboş olan yatakhanenin bir köşesinde, iki yatak üzerinde, hepsinin toplanmış olduğunu, İbrahim Taştekin’in elindeki bir Aşık Garip kitabından, bir bölümü okuduğunda, hep birlikte hüngür hüngür ağladıklarını (Hoca bu konuyu anlatırken onların taklidilerini de yapması, sınıfı güldürmekten kırıp geçirirdi.
Sayın Hocam :
Karaman’da bile bir ortaokulun bulunduğu o yıllarda, yalnız köy çocukları için düşünülen bu üç yıllık ziraat okulu, o yıllardaki ihtiyaçtan memur alımı sırasında da, bir ortaokul mezunu gibi işlem gördüğünden, bizler için birer ekmek kapısı da olmuştu ki, ben de Ziraat Bankasında görev almış, benim gibi okul arkadaşlarımın çoğunun, Devletin çeşitli bölümlerinde görev aldıklarını da görmüş oldum .
Ermenek’e tayin edildiğimi duyduğum an, dünyalar benim olmuş kadar sevinmiştim ki, orada kaldığım sekiz yıllık bir hizmetten sonra, Ermenek hakkındaki intibalarımı size yazdığım bir mektubu, Yeşil Ermenek Gazetesinde 12 Aralık 2012 tarihinde “Ermenek ve Ermeneklilere özlem” başlığı ile siz de yayımlamıştınız.
Bu güzel beldedeki günlerimi, oradaki arkadaşlarımı unutmama imkân yok. Emeklilik yıllarımda bile, orayı defalarca ziyaret ettiğim gibi, çocuklarımın birinin abone olduğu Yeşil Ermenek Gazetesinin hemen hemen her nüshasını da okuyor ve oraların haberlerini takip ediyorum..
Anılan gazetenin 3026, 3027, 3028 ve 3029. Sayılarında; okul arkadaşım da olan, ara sıra kulağının duymamasına rağmen hala telefonla konuşmaya çalıştığım, İbrahim Taştekin hakkındaki yazılarınızı heyecanla ve gözlerim yaşararak okudum. O’nunla hem okul ve hem de Ermenekte’ki görevim sırasında, aynı kuruluşun mensupları olarak birlikte çalışmalarımız, çok güzel günler aklıma geldi.
Şunu da hemencecik ilave etmem gerekir ki; okuduğumuz okula göre mesleğine sadık ve sahip olan İbrahim’in Ermenek’e getirdiği zirai yenilik ve uğraşı, şimdiye kadar orada görev yapmış Yüksek Ziraat mühendisleri de dahil olmak üzere, O’na ulaşamamış olduğunu, herkesin bildiği gibi, bizzat görerek ben de şahit olmuşumdur.. Siz zaten ona “Küçük Dev Adam” olarak en yakışan ismi vermişsiniz. Kazancıdan arkadaşlarımız Rahmetli Ali Demircan (Polis Ali); O’nun tükenmeyen bu azminden dolayı, şaka yollu O’na “Develik Serçesi” de derdi.
Şimdi aynen yerlerinde varlar mı? bilmiyorum ama Ermenek’e geldiğimde Kazancı, Güneyyurt, Tepebaşı, Üzümlü ve Göktepe’deki görevimiz icabı, Tarım Kredi Kooperatiflerinin her yılki genel kurul toplantılarına, Ziraat Bankasının temsilcisi olarak katılırdık.
O yıllarda yenice acılan Ermenek Tarım Kredi Kooperatifinin müdürlüğünde ise Üzümlü’den bizzat getirilen İbrahim Taştekin bulunuyordu. Oradaki sekiz yıllık görevim sırasında kooperatiflerden ve ora halkından çok değerli insanlarla da tanımıştım ki, bazıları ile hala görüşmemiz olur.
İbrahim hala candan bir arkadaşım olduğu gibi, o günlerde banka için kredi isteyen çiftçilerin ilk istihbaratını aldığımız kişi de o olurdu. Ben zaten Ermenek ve köylerindeki çiftçileri son derece kanaatkâr, aşırı borçtan korkan ve aldığı krediyi de muhakkak yerine sarf eden, hem becerikli ve hem de borcuna sadık kişiler olarak tanıdım.
O yıllarda Amerika ve İsrail’den yenice ithal edilen yüksek verimli ve gramla satılan sebze tohumlarını bile; kooperatifi aracılığı ile ora çiftçilerine ilk tanıtan ve ulaştıran, bir kamyonda yüklü kimyevi gübreyi bir günde aynı yörede bulunan köylerin çiftçisine, kapı kapı dağıtıp, üç günlük işi bir güne sığdıran ve bu sebeple de, hem vakitten ve hem de kamyon kirasında kazandıran İbrahim Taştekin’dir
İbrahim’i ve O’nun Ermenek’e yaptığı hizmetleri anlatmam çok zor. Kısacası O’nun orada hizmet götürmediği hiçbir köy ve kasaba yoktur. Kooperatifi kontrol için gelen müfettişlerin bile; önce İbrahim’in bu alışmadıkları kadar geniş icraat, açılıp, saçılmasına şüphe ile baktıklarını, sonra da takdir ettiklerini çok gördüm.
Yazımı Üzümlü. Tarım kredi kooperatifinin kaybettiği bir para olayı ile kapayacak olursam. Bankamızın Müdürü Yücel Bey Alanya’ya tayin olmuş ve yerine henüz biri atanmamış, bankanın en yetkilisi olduğum günlerde, Üzümlü Tarım Kredi yetkilileri memurları ile gelip çiftçilerine dağıtmak üzere bankadan yüklü bir parayı alıp gitmişlerdi.
Akşam yemekten sonra kapı çalınmış, açtığımızda da karşımda arkadaşım İbrahim’i, yanında da Üzümlü Kooperatifinin, gündüz bankadan o yüklü parayı alan yönetim kurulu üyelerini gördüğümde şaşırdım.. Arkadaşım İbrahim; “Yahu Muhasebeci Bey. Bunlar gündüz bankadan aldıkları parayı kaybetmişler” dediğinde ise tamamen şaşırdım.
Parayı Necati Atalık’ın manifatura dükkânında bulduk. Necati akşam eve giderken kapının önündeki çantaları gördüğünde okul çocukları unutmuşlar, yağan yağmurdan ıslanmasınlar düşüncesi ile içeri alıp dükkânını kilitleyip gitmiş. Onlara bankadan ayrıldıklarından sonra nerelere gittiklerini sorduğumuzda Necati’nin dükkân kapısının yanını göstermişler, camdan içeri baktığımızda ise; çantaları görmüştük.
Necati’yi çağırıp paraları aldığımızda; adamlar bir bana, bir İbrahim’e bir de Necati’ye sarılıp, sarılıp ağlayarak; “Bukadar parayı ödememize imkân yoktu. Allah sizden razı olsun. Bütün bunlar bizim sersemliğimizden oldu” diyorlardı. Anlaşıldı ki; Necati Beyin dükkânının önünde; eşyalar o günlerdeki Jeepe yüklenirken, para çantalarını orada unutmuşlar.
Şu anda Ermenek ve köyleri Ziraata dayalı kaliteli her türlü meyve ve sebze yetiştirip yiyorlarsa, fenni kovanlarından bolca bal alabiliyorlarsa, pazarlarda Ermenek kirazı veya Ermenek balı diye diye çokça satılıyorsa, bunların ilkini Ermenek’e, o yıllardaki zor koşullar içinde, canı pahasına taşıyıp tanıştıran, bizzat tatbik eden, hemşerileri, o küçük boylu Dev Adam İbrahim Taştekin’e borçlu olduklarını unutmasınlar.
Sayın hocam.Arkadaşım İbrahim ve onun Ermenek için yaptıkları hakkında ki kıymetli görüş ve düşüncelerinizi köşenizde en güzel şekilde ifade ettiğiniz için size selam ve hürmetlerimi sunarken, arkadaşıma da “İyi ki hala varsın küçük dev adam.sana da sağlıklar içinde daha nice yıllar ve sonsuz selamlar olsun” diyorum.
27 Mayıs 2017 Konya
Tevfik DEMİR
Konyada’ki Yeşildereli