Anasayfa
EMİN KARPUZCU
- Detaylar
- Kategori: Kim Kimdir?
- Yayın tarihi: Cumartesi, 02 Mart 2013 00:00
- Yazar: hasan-simsek
- Gösterim: 3042
ERMENEK VE DUYGULARIM
Yazı başlığı bana ait değildir. Başlık Emin Karpuzcu tarafından yazılan şiir kitabının adıdır. Kitap, Keskin Color Matbaası’nda Haziran 2011’de basılmış, elime yeni geçti. ERÇEV adına basılmış 21x 15 cm ebadında bir kitap. İçinde çoğu Ermenek’i konu alan 248 şiir var. 90 gram kâğıda basılmış.,248 sayfa ,sayfaları şiirlerle dolu bir kitap.
Kitabın ön kapağında günümüz Ermenek’in bir fotoğrafı, arka yüzde de yazarın öz geçmişi ve en altta
“Sıla hasretiyle yanar gönüller,
Sılayı özlemeyen acaba kimler? ”
Mutlaka sılayı özlemeyen kimse olamaz, bazıları özlemlerini sözle ifade eder, bazıları şiirle coşkuyla, bazıları da duygularını içine bastırır. Atalarımız ne demiş? “Bülbülü altın kafese koymuşlar; ah vatanım demiş.”
Bu iki dize bize Yöremizin büyük ozanı Karacaoğlanı anımsattı.
İçerik yönden kitaba bakarsak, daha ilk “Başlarken” şairin şiirleri kıvrak, özlem ve anlam yüklü, farklı kelimelerle duygularını kolayca anlattığı görülür. Örgüsü sağlam tuğla yapısına benzer. Kelimeler ütlenerek (ayıklanarak ) yerli yerine yaşadığı döneme göre özenle satırlara yerleştirilmiş.
“Netice “ şiirinde, gözlem yeteneği çok üstün olmalı ki kelimelerle bir insanın gömülürken mezarlıkta yaşananların sanki videosunu oynatıyor gibi bir canlılıkla anlatıyor.
“ Nikâhta Keramet “ şiirinde hayattan kesitler vererek yaşamın acı ve gerçek yönlerini dizelerle anlatır.
“Bağımı Düşünürken” şiirinde bizi kırk eli sene önceki Ermenek yaşamına götürür.
“ Domatesler evlekte sırtları iki arşın
Çiçek açar boğazı doğacak güne karşın
Salatalık gübresiz düşünür de düşünür
Maydanozun tohumunu karınca yesin varsın
Biberlerin sivrisi, dolması, acısı var.
Patlıcanlar kol gibi güneş ister aşikâr
Ülübü mandalında ara ara darılar
Daha koçan vermeden dalına sarılmışlar.
Bunları düşünürken nerdeyim dersiniz.
Apartman balkonunda deyince gülersiniz
Önümde üç beş saksı oldu bir bağ arası
Gürül gürül bir dere elimde su kovası “
……………………………………..
Şiirde anlatım harika, klasik sebze ekimi ve üretimini bilenler bu anlatımın ne kadar güçlü ve zekice olduğunu bilir. Şair azla çoğu, sunilikle doğallığı yan yana koyarak geçmişle günümüzde bir köprü kurmuş gibi. Gözlem yeteneği, kelimeleri kullanmadaki ustalığı, kendisiyle dalga geçercesine özlemlerini tatmin etme iyimserliği, Ermenek’e olan düşkünlüğü harika...
Emin Karpuzcu kimdir?
8 Kasım 1950 yılında, bağdan şehre göç ederken Karaman Ermenek’te doğdu. İlk ve ortaokulu Ermenek’te okudu. 1968-69 öğretim yılında Akşehir İlköğretmen Okulu’ndan mezun oldu. 1974 yılında kendi isteğiyle öğretmenlikten ayrıldı. Serbest meslek dalarlında çeşitli çalışmalar yaptı. Üç kız çocuğu babası. Evli olan iki kızından dünyalar tatlısı iki torunu var. Yaşamını emekli olarak sürdürmekte. Şiirlerinden de anlaşılacağı gibi gerçek bir Ermenek Sevdalısı. Duygusal ve bölgesel olarak şiir yazmaya devam ediyor. Amatörce müzikle de, kendi ortamında ut ve bağlama çalarak, ilgilenmekte.” Bir Tutam Sevgi “ ve “Bir Tutam Ermenek “ isimli iki şiir kitabı 2008 yılında Ankara Ermenek Kültür ve Yardımlaşma Derneği ‘nin kültür hizmeti olarak yayınlanmıştır. Bu üçüncü kitap “Ermenek ve Duygularım “ ERÇEV Başkanı Sayın Reşit KESKİN’in katkıları ve özel çabasıyla siz okurların takdirine sunulmuştur.” diye kendini tanıtır.
Kitap, beni 50 yıl öncesi yaşama taşıdı. Şiire ve Ermenek kültürüne düşkün olanlara tavsiye edilir.
02.03.2013. Hasan ŞİMŞEK
PROF DR. İBRAHİM CEYLAN
- Detaylar
- Kategori: Kim Kimdir?
- Yayın tarihi: Perşembe, 07 Şubat 2013 10:03
- Yazar: hasan-simsek
- Gösterim: 4623
PROF DR. İBRAHİM CEYLAN (2 )
Geçen yazımızda ünlü bilim adamı değerli hemşehrimiz Prof. Dr. İbrahim CEYLAN’ın emekli olduktan sonra boş durmadığını tıp dünyasına ve gönülden bağlı olduğu Ermenek’e hizmetler yapmaya devam ettiğini yazmıştım.
Bu yazımızda onun kaleme aldığı ve Türk Cerrahi Derneği tarafından yayınlanan “Türklerde Cerrahinin Gelişimi “ adlı kitaptan bahsedeceğiz.
Kitap içerik olarak “Türklerde Cerrahinin Gelişimi”ni anlatıyor. Kitap, annesi Ummuhan Hanım ve babası Abdullah Efendi’ye ithaf ile başlar. Baş kısmında iki ünlü cerrahın fotoğrafı var: Ord. Prof. Dr. Süheyl Ünver ve Prof. Dr. Hilmi Akın.
Kitabın içindekiler kısmında,
Sunuşta Prof. Dr. Esin Kâhya imzası var.
Başlangıçta Sayın Ceylan, Tıp tarihindeki gelişmeleri kısaca özetler.
Yedi bölümden oluşan kitapta:
1. Türklerde Cerrahinin Gelişimi
2. Türklerde Cerrahi Dallarının Başlangıç Evrelerine Genel Bir Bakış
3. Cumhuriyet Döneminde Tıp Dallarındaki Değişim ve ilerlemeler
4. Dünyada Modern Cerrahiye Geçiş Evreleri
5. Üniversite Reformundan Sonra İstanbul, Ankara ve İzmir’ de Cerrahi.
6. Bitirirken
7. Kaynakça
Kaynakçada, tanıdığımız iki önemli isim var: Ceylan, İbrahim, ( 1996 ) Genel Cerrahi ABD, Ankara s.633.
Bardakçı, Halit ( 1976 ) Bütün Yönleriyle Ermenek –Sarıveliler-Başyayla s.47-48.
Cerrahlar ne der bilinmez ama ünlü cerrahımızın Prof. Dr. İbrahim Ceylan’nın cerrahi ile ilgili sevdiği üçlü veciz cümle şöyle:
* İyi bir cerrah
İyi Ameliyat yapar.
* Daha iyi cerrah
Hangi Hastaya Ameliyat Yapılacağını Bilir.
* En iyi cerrah
* Hangi Hastaya Ameliyat Yapılmayacağını Bilir. “
Bu özlü ve anlamı derin sözleri genç cerrahların dikkate alacağını biliyorum. Tüm cerrahlara sağlık alanlarında ve diğer yaşam alanlarında başarılar dilerken Prof. Dr. İbrahim Ceylan Bey’in Tıp Fakültesi’ni bitirdiği yıllarda bizler köylerde çocuktuk ve ayaklarımıza diken filan battığı zaman yorgan iğnesi ile dikenleri çıkarıp üzerine zift yapıştıran cerrahlar annelerimizdi. Gazlı bez, tentürdiyot, yara merhemi, antibiyotik, yoktu. Koca Ermenek’te rahmetli Dr. Mehmet Sönmez tarafından açılan bir ecza dolabı vardı. Dr. Mehmet Bey’den başka da kışları Ermenek’te doktor yoktu. Ermenekli olup da İstanbul’da görev yapan iki cerrah, Opr.Dr. Necati Bilge ile Yaşar Alıçlı’nın amcası olan Opr.Dr. Sırrı Alıçlı vardı. Ankara’da ise Opr. Dr. Nuri Soylu ile yeni okulu bitirip cerrahi asistanlığına başlayan Prof. Dr. Hüseyin Gürsoy çiçeği burnunda doktorlarımızdı.. Bu doktorlarımızdan özellikle Ankara’da olanlardan bazıları yazları tatil için Ermenek’e geldiklerinde hasta muayene ederler elverişli şartlar olursa cerrahi müdahalede bulunurlardı. Opr. Dr. Sırrı Alıçlı Cumhuriyet Dönemi’nin ilk doktorlarından olup SSK hastanelerinin kuruluşlarında çok büyük emeği olan ünlü bir doktordu. 02.02.2013. Hasan ŞİMŞEK
DOKTORLARA ŞİDDET !( 3)
Kalbi Ermenek sevgisi ile dolu, Ermenek için hizmet adına yaşam boyu bir şeyler yapan ve bu yaşta yapmaya çalışan emekli Prof. Dr. İbrahim Ceylan ve kitabından bahsetmeye devam ediyoruz. Doktorlarla şiddet uygulaması yeni mi? Bu sorunun cevabını aşağıda bulacaksınız.
Prof Dr. İbrahim Ceylan’ın “Türklerde Cerrahinin Gelişimi “ kitabında tarih boyu cerrahideki gelişimleri ve Selçuklu ve Osmanlı dönemlerindeki Darüşşifa ve Tıp medreselerinin gelişimini örnekleri ile anlattığı kitapta bazı anılara da yer verir. Benim yazacağım 1900’lü yıllarda Haydarpaşa Numune Hastanesi’nde geçer. Olayın başaktörü günümüzde de adı Kadıköylüler tarafından çok, diğer İstanbullular tarafından da bilinen ünlü cerrah Prof. Dr. Cemil Topuzlu’dur. O dönemde özel hastaneler olmadığından ve bazı hastalar hastanelerde yatmak istemediğinden evlerde, hanlarda, köşklerde hasta ameliyatı yapılmaktadır. Prof. Cemil Topuzlu, ( 1866- 1958 ) cerrahi ihtisasını Fransa’da yapmış, orada üç yıl çalıştıktan sonra yurda dönmüştür. İlk defa “ Operatör “ unvanını alan cerrahtır. ( 1)
Olay şöyle geçer:
“ Vaka, Şehzadebaşı’nda , bir evde bir Arnavut’a ameliyat yapıyordum. ( O devirde hususi hastaneler bulunmadığından, ameliyatı hastaların evlerinde veya otel, han köşelerinde yapıyordum, ) Besim Ömer Paşa hastaya kloroform veriyor, Süleyman Numan Paşa da bana yardım ediyordu. Oda içinde yalnız hastanın yakın akrabasından ve padişahın silahşorlarından bir Arnavut duruyordu.
Ameliyat bitmek üzereyken bir anda hastanın teneffüs ve nabzı durdu. Besim Ömer Paşa, Fransızca olarak, aman hastayı kaybettik, meğer Fransızca anlayan silahşor, Besim Ömer Paşa’nın söylediği fena haberi bağırarak etrafa yaydı ve kendini kapıdan dışarı attı. Bir anda hastanın bütün akrabaları ve taallukatı kapının önüne toplandı: Hastamızın kılına zarar gelirse ,alimallah hiçbirinizi sağ bırakmayız. “ diye bağrıştılar.
Biz bu sırada hastaya sun’i teneffüs yapmakla uğraşıyorduk. Sıkıca kapıyı kapattık, masa ve iskemleleri kapının arkasına yığdık. Hastanın ölmediğini ve zinhar içeri girip bizi şaşırtmamalarını, aksi takdirde işe devam edemeyeceğimizi söyledik. Bu vaziyette, kan ter içinde tam yirmi dakika uğraştık, hastayı muhakkak ölümden kurtardık. Biz de onunla beraber tekrar hayata kavuşmuş olduk.
Bu esnada içimizden en korkağı, en telaşlısı Süleyman Numan Paşa idi. Hasta açıldıktan yarım saat sonra bile ayağı zangır zangır titriyordu. Arkadaşlarım derhal yaranın sadece kapatılmasını istiyorlardı. Ameliyatın yarım bırakılmasının muvafık olamayacağını ileri sürerek ameliyata devam ettim. Hasta açılıp ailesi ile konuşmaya başlayınca ,biraz evvel bizi ölümle tehdit edenler elimizi, yüzümüzü , öpmeye başladılar, biz de sevinçle oradan ayrıldık..
İşte bu vak’adan sonra ev, otel, hanlarda ameliyat yapmayarak hususi bir hastane açmaya karar verdim. ( Prof.Dr. Cemil Topuzlu ) “
Günümüzde doktorlarımız, özellikle acilde çalışanların hasta yakınları tarafından her an, bir saldırıya maruz kalacakları hesap edilerek ona göre güvenlik önlemleri almaları diye düşünüyorum. Geçen yıl Haziran 20’de sol bileğim feci şekilde kırıldığında evime kuş uçuşu iki km olan Bakırköy Devlet Hastanesi’nde bunun en acı örneğini kendim yaşadım. Doktorların üzerinde var olan yükün üzerine hesap kitap yapılmadan üç misil daha yük bindirerek onları iş yapamaz hâle getiren Sağlık Bakanlığı, şiddete neden olabilecek olayların önünü almak için çareler düşünmelidir.
_____________________________________________________
1) CEYLAN, İbrahim, Prof. Dr. Türklerde Cerrahinin Gelişimi, s.73
PROF DR. İBRAHİM CEYLAN ( 4 )
Prof. Dr. İbrahim CEYLAN, son yazmış olduğu “ Türklerde Cerrahinin Gelişimi “ adlı kitabında, öğrencilik yıllarında ( 1950- 1956 ) , hayranlık duyduğu ve etkilendiği kişi Tıp Tarihi ve Deontoloji Kürsüsün kurucusu, akademisyen, tıp tarihçisi, kültür adamı ve süsleme sanatçısı Ord. Prof. Dr. Süheyl Ünver ( 1898 -1986 ) hocadır. “ Bu konuyu yazmamda en büyük etken olduğu için onu daima hatırlıyorum. “ diyerek hocasına olan hayranlığı dile getiriyor.
Bu arada bir gerçeği itiraf ederek okuyucuların dikkatini bu konuya çekiyor. “ Ben tıp tarihi konularının uzmanı değilim. Okumaya başlarken ön yargılı olmamanızı, eksikleri ve yanlışlıkları geniş bir hoşgörü içinde değerlendirmenizi bekliyorum.” diyerek okuyucuların dikkatini kendi branşı olan cerrahinin gelişimi üzerine çekiyor.
Büyük Selçuklular ve Anadolu Selçuklu dönemleri tarihimizde kurumlaşmış devlet kurma yanında, her yönde aydınlanma çağının başlangıcı olmuştur; bilimde, sanatta, askerlikte, tıpta kalıcı eserler ve etkiler bırakmış, insan sağlığı ve eğitimine çok değerli katkılar sağlamıştır. Bu dönemlerde hastane olarak yaptırılan darüşşifalar, aynı azmanda tıp eğitim kurumları olmuştur. İşte onlardan bazıları,
Amasya, Anber b. Abdullah Darüşşifası
Sivas, İzzeddin Keykavus Darüssıhası
Kayseri, Gevher Nesibe Tıp Medresesi ve Maristanı 8 1206 )
Konya ve Aksaray darüşşifaları
Tokat, Mu’inüddin Süleyman Darüşşifası
Kastamonu, Ali bin Süleyman Maristanı
Çankırı, Cemaleddin Ferruh Darülafiyesi
Mardin, Necmeddin İlgazi Maristanı
Bu dönemde Türkçe olarak Hekîm Beşir Çelebi tarafından yazılan “ Mecmû’ atu ‘l Feva’id ( Faydalı Mecmua ) tıbbi bilgiler kitabı kayda değer. Yazar, kitabında “Bütün Yönleriyle Ermenek “ isimli kitabında Halit Bardakçı’nın bu kitaptan söz ettiğine değinerek kitabı bulmak için bir hayli uğraşı verir ve sonuca ulaşır. Ve “ Karamanoğlu Beyliği Dönemine, ait tıbbı ilk Türkçe bu eser içeriği, bölümleri, konuları Doç. Dr. Ahmet Acıduman tarafından incelenerek özel olarak hazırlanan metni tarihçilere ve okuyucular ilk defa sunulduğu müjdesini verir.
Osmanlı Döneminde, Anadolu Selçuklu Devleti dönemindeki tıbbı gelenekler ve âdetler yaşatılmış, sağlık hizmeti veren kurumlara Darüşşifa ( sağlık yurdu ), Şifahane ( hastahane ), Bimaristan ( akıl hastanesi ) isimleri ile önem verilmiş, X1X. yüzyıldan başlayarak bu kuruluşlar hastane isimleri ile devam etmişlerdir. İşte Osmanlı Dönemi Darüşşifaları(2 ) da kapsayan külliyelerden bazıları
Bursa, Yıldırım Beyazıt Darüşşifası ( 1400)
İstanbul, Fatih Darüşşifası ( 1470 )
Edirne, II. Beyazıt Darüşşifası ( 1488 )
Manisa, Hafsa Sultan Darüşşifası ( 1539 )
İstanbul, Haseki Darüşşifası ( 1550 )
İstanbul, Süleymaniye Darüşşifası ( 1557 )
İstanbul, Atik Valide Bimarhanesi ( 1579 )
İstanbul, Sultan 1. Ahmet Darüşşifası ( 1621 )
Osmanlı dönemindeki darüşşifalar, Selçuklulardan farklı cami, medrese, imaret ( aş evi ), kervansaray, sıbyan ( çocuklar için –ilkokul ) okulu gibitesisler yapılarak külliye (1) oluşturumuşlardır.
_______________________________________________
1) külliye: Bir caminin çevresinde camı ile birlikte kurulmuş medrese, imaret, sebil, kitaplık, hastane gibi çeşitli yapıların bütünü.Fatih külliyesi.
2) Darüşşifanın kadrosunda, bir başhekim, iki hekim, iki eczacı,bir aşçı,ekmekçi, iki şerbetçi, görevli bulunmaktadır. 17. yy da bu kadroya kâtip,vekilharç,kilerci, cerrah kehal ( göz hekimi), eklenmiştir.
PROF. DR.İBRAHİM CEYLAN ( 5 )
Bir önceki yazımızda Selçuklular ve Osmanlılarda cerrahi kurumları ve bağımsız Tıp Medreselerini yazmıştık. Bu medreselerden bir tanesini Fatih Darüşşifası Tıp Medresesi ( 1470 ) ‘ni kitabında Prof. Dr. CEYLAN şöyle tanımlar..
“ 72.000 metre karelik bir alanda, merkezinde cami, sekizi yüksek öğrenim, sekizi orta öğrenim için on altı medrese, sıbyan mektebi, kütüphane, türbe, tabhane, imaret, kervansaray ve darüşşifadan oluşan 1470 tarihli Fatih Külliyesi’nin güneydoğusunda, etrafı duvarla çevrili 10.500 metre kare alan içinde kare plan olarak inşa edilen darüşşifa, ortasında şadırvanlı avlunun etrafı kubbeli odalarla çevrilidir. Odaların bir kısmı kiler, mutfak dışında kalanlar ise hastalara ayrılmıştır. Ayrıca darüşşifanın yanında hastaların yıkanmaları ve çamaşırlarının temizlenmesi için 1577 yılında ayrıca hamam da yapılmıştır.
Külliyenin vakfiyesine göre darüşşifa kadrosunda iki tabip,bir cerrah,bir kehhal ( göz doktoru ) bir eczacı , iki hasta bakıcı, bir vekilharç, bir sarf emini, bir mahzen emini, iki aşçı, bir kapıcı ve hademe bulunmaktadır. Seçimlerinde, din, milliyet, gözetmeden deneyim ve yetenek aranan tabipler, günde iki sefer hastaları muayene edip gerekli tedavi düzenliyorlardı. Ayrıca haftada bir gün darüşşifaya dışarıdan başvuran fakir hastalara da ilaç verilmekteydi. Ölen hastaların cenaze masrafı da vakıftan karşılanmaktaydı. Yüzyıllar boyunca depremlerden hasar gören darüşşifa 1824 ‘teki depremde yıkılmış, tamiri mümkün olmamış, yıkılmıştır.”
Burada ilginç olanı şu günümüzde siyasiler, bizdendir deyip hiç deneyim ve yeteneğe bakmadan koca kurumların başına acemi ve yeteneksiz adamları getirerek ülke çıkarlarını hiçe saymaları düşündürücü ve acı gerçeklerdir.
Diğer önemli bir husus, Osmanlı Devleti’nin ve Cumhuriyet hükûmetlerinin ırkçı bir yaklaşımdan çok insani değerlere önem veren ve günlük hayatta uygulayan devletler olduğunu kitabın muhtelif yerlerinde kurumlarda yaptıkları uygulamalarla görmek mümkündür.
Kitapta, 14 Mart Tıp Bayramı, ilk tıp okulunun kuruluşu olarak kabul edilen 14 Mart 1827 tarihi başlangıç olarak kabul edilmektedir. İlk kez İstanbul’un işgali ile kutlama başlanmış, Bu kutlamaya Dr. Fevzi Paşa, Dr. Besim Paşa, Dr. Akil Muhtar ve diğerleri ile birlikte işgal kuvvetlerinin başhekimi de bu kutlamaya katılmıştır. 1929 yılına kadar 14 Martı esas alan kutlama törenleri Dr.Fevzi Paşa’nını önerisi ile bir süre Bursa Beyazıt Darüşşifası’nın hizmete başlayışı tarihi olan 12 Mayıs 1400 başlangıç kabul edilmiş ise de sonradan 1937’de tekrar 14 Mart tarihine dönülmüştür.
PROF. DR. İBRAHİM CEYLAN ( 6 )
Prof. Dr. İbrahim CEYLAN, “ Türklerde Cerrahinin Gelişimi “ adlı yeni çıkan kitabında , Cumhuriyetin ilk yıllarında sağlık kadrosu ve alt yapı yetersizdi, 1923 yılında 86 , 1930’ da 182 hastane, poliklinik 1923’te 54.800, 1930’da ise 249..000 sayıya ulaşmıştır. Hekim sayısı ise 1923’te 550, 1930’da 1200’dür. (1 )
Cumhuriyetin ilk döneminde sağlık alanında sadece sıtma ile savaş olağanüstü bir başarıdır. Frengi, trahom, verem, veba gibi yaygın hastalıklar durdurulmuştur.
1933 Üniversite reformu ile birlikte “Mülteci ve Yabancı Profesörlere” kapıları açarlar ve 30 bilim adamı ile sözleşme yaparlar. Yapılan anlaşmalardan hem Türkiye Cumhuriyeti Devleti hem de mülteci profesörler memnundur. Dönemin Milli Eğitim Bakanı Dr. Reşit Galip kısa ve öz konuşmasında,
“ Bugün alışılmışın dışında örneği gösterilemeyecek eşsiz bir iş başardığımız müstesna bir gün yaşıyoruz. Bundan 500 yıl kadar önce biz İstanbul’u aldığımız zaman Bizanslı bilim adamları İstanbul’dan ayrılmaya karar verdiler, onları tutmak mümkün değildi, çoğu İtalya’ya gittiler ve Rönesans’ ı yarattılar. Biz bugün Avrupa’dan bunun karşılığını almaya karar verdik. Milletimizin daha bilgili olmasını ve yenilikleri öğrenmesini istiyoruz. Bilgilerinizi ve metotlarınızı bize getirin, gençlerimize ilerlemenin yolunu öğretin. Sizlere şükranlarımızı ve takdirlerimiz bildiriyoruz.” diyecektir.
Maarif Vekili Dr. Reşit Galip anlaşmaları Atatürk’e sunarak onay aldı ve yabancı profesörlerin temsilcisi olan Dr. Schwartz’a bildirdi. Bu profesörler 1 Ağustos 1933 ‘te üniversite açılması ile görevlerine başladılar. Bu arada dönemin Sağlık Bakanı Dr. Refik Saydam’ın Dr. Scwartz, Dr. Nissen ile birlikteki görüşmesinde, yapımı sürdürülmekte olan Ankara Numune Hastanesi ve yapımı tamamlanmış olan Hıfzıssıhha Enstitüsü için açık olan kadrolara Alman mülteci profesörlerin getirilmesi teklifi kabul edildi.
Dr. Reşit Galip, Dr. Refik Saydam daha sonra Hasan Ali Yücel Cumhuriyet Döneminin önemli reformist bakanlarındandır. Bu kitapla ilgili olarak gelecek ve son sayımızda Cumhuriyet Dönemi’nin ilk yıllarının dünya üzerindeki üstün prestijini ve yönetimine olan hayranlığı belgeleriyle okuyucularımıza sunacak ve yazımızı noktalayacağız.
“Türklerde Cerrahinin Gelişimi “ kitabını (2 ) büyük bir özveri ile hazırlayarak “Türk Cerrahi Derneği “ kanalı ile cerrahların yararına sunan ünlü cerrah Sayın Prof. Dr. İbrahim CEYLAN’ı tıp tarihine böyle bir eser kazandırdığı için kutlar, ömür boyu sağlıklı yaşam dileriz.
----------------------------------------------------------------------------
1) Özellikle bu sayıları aldım ki Ak Partili dostlarımız yokluk dönemindeki on yılda, katlamanın nasıl olduğun görsünler ve hizmetin nasıl yapıldığını öğrensinler. CHP’li dostlar da gaflet uykusundan uyanarak geçmişe yönelik biraz çalışma yapsalar mazilerini öğrenmiş olacaklar.
2) Türklerde Cerrahinin Gelişimi “ kitabı Türk C errahi Derneği Üyelerine gönderilmiştir. Edinmek isteyen Türk Cerrahi Derneği, Koru Mah. Koru Sitesi, Ihlamur Cad.Nu: 26, 06810 Çayyolu/ANKARA, Tlf. 0312 241 99 90
PROF. DR. İBRAHİM CEYLAN ( 7 )
Nazi Almanya’sından kaçan bilim adamları içinde ünlü Fizikçi Albert Einstein de vardır. Asrın büyük fizikçisi Yahudi asıllı Prof. Dr. Albert Einstein Almanya7nın içinde bulunan siyasi ortamdan ayrılarak mülteci olarak Fransa’ya iltica etmişti. Paris’te oluşturulan bir Yardımlaşma Grubu olan “OSE” Yahudi Derneğinin onursal başkanı idi. OSE, Yahudilerinin hayatlarını düzenlemek ve kurtarmak görevli bir dernekti. Albert Eihstein 17 Eylül 1933 tarihinde T.C. Hükümeti’nin Başvekili ismet Paşa’ya bir mektup gönderir. İşte mektubun çevirisi
Sonuç olarak ismet Paşa nazik bir üslupla “ Taleplerini yerine getiremeyeceklerini bildirir. Bu arada Atatürk’ün dişçisi olan bir Yahudi Atatürk’e durumdan haberdar eder ve Yahudi bilim adamlarının Türkiye’ye gelmesini sağlar. İstanbul ve Ankara’daki üniversitelerimiz bu Yahudi profesörlerden azami derecede istifade ederler. Yahudi bilim adamları çalıştıkları dallarda çok sayıda Türk bilim adamı yetiştirerek ülke kalkınmasında büyük hizmetleri olmuştur.
Türklerde Cerrahinin Gelişim “ Kitabını yazan Sayın Prof. Dr. İbrahim CEYLAN’ın cerrahi tarihindeki gelişmeleri ve Sağlık alanında yapılan reformları belgeler ile okuyuculara sunması gurur verici bir çalışma örneğidir. Kitabı okudum, cerrahinin konusu dışında ben de çok şey öğrendim. Kitapta “Üniversite Reformu” nun anlatılması bile başlı başına büyük bir çalışma ve geleceğe ışık tutan tarihsel bir belgedir. Sayın profesöre eserlerinin devamını dileriz.
7 Şubat 2013
HasanŞİMŞEK